Ahmet Davutoğlu Perpa’yı Ziyaret Etti Esnaf Toplantısı
/0 Yorumlar/in Dursun Tekin, Gülüşah Uçar, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Kemal Gaygusuz, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Vehbi Özgöz /tarafından aristelyosAhmet Davutoğlu Perpa’yı Ziyaret Etti
Ahmet Davutoğlu Perpa’yı Ziyaret Etti
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 15 Aralık 2021 Çarşamba günü PERPA Ticaret Merkezi’ni ziyaret ederek esnafla bir araya geldi
Perpa Ticaret Merkezi girişinde Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir, Perpa A Blok Yönetim Kurulu Üyesi Gülüşah Uçar Tarafından karşılanan Davutoğlu, Mithat Yümlü Konferans Salonu’nda esnafın sorunlarını dinledi.
Perşembe Pazarı’nın Perpa olma sürecinin Türkiye için önemli bir değişimin işaretinin olduğunu belirterek, ”Mahmutpaşa ve Perşembe Pazarı gibi yerlerin mutlaka bir belgeseli yapılmalıdır” dedi.
Toplantı Sonrası Davutoğlu’na Perşembe Pazar Kitabı Hediye edildi
Başbakanlıktan Neden Ayrıldım
Davutoğlu, “Başbakanlığıma mal olan ve üzerime her türlü çetenin gelmesine sebep olan temel konu, yolsuzluklarla mücadeleydi. Şeffaflık Yasası’nı, İmar Yasası’nı, İhale Yasası’nı, Rekabet Yasası’nı çıkarıp asalak gibi toplumun üzerine çökmüş olan bazı faiz, kur ve ihale baronlarına karşı halkın emanetini korumaktı. 5 yıl içinde gelinen tabloyu görüyorsunuz. 3-5 yandaş müteahhidin toplumun bütün imkanlarını kullandığı, geniş kesimlerin ise büyük yoksulluk içinde çırpındığı bir dönem” dedi.
Davutoğlu, ziyaretin ardından bir açıklama yaptı. “Maalesef nereye gidersek gidelim, hangi toplum kesimine dokunursak dokunalım derin feryatların hissedildiği, işitildiği bir ortamdayız” diyen Davutoğlu’nun konuşması satır başlarıyla şöyle:
“Krizin nedeni Ekonominin emin ellerde olmamasıdır”
“Bu derin krizin arkasında, değerli PERPA üyeleri, yöneticileri, değerli esnafımız, maalesef ekonominin ehil ellerde olmaması yatıyor. Ülke kaynaklarının tarumar edilmesi yatıyor. Bunu, yüreğim yanarak, başında bulunduğum, yönettiğim bir ülkenin içine düştüğü durumu her gün görmekten büyük ıstırap hissederek zikrediyorum. Asla bu sözler muhalefet yapmak saikiyle söylenmiş sözler değil. Keşke her şey düzgün yönetilmiş olsa, keşke ehil yöneticiler, bu konuları bilen yöneticiler iş başında olmuş olsa, keşke son 3 yıl içinde 4 Merkez Bankası Başkanı, 4 TÜİK Başkanı, 3 Hazine ve Maliye Bakanı değişmemiş olsa ve her şey düzenli gitseydi de biz iktidardakileri alkışlıyor olsaydık. Ama öyle değil.
Ahmet Davutoğlu “Çin Modeli Bir Umut Olamaz”
Maalesef bugünlerde ekonomideki bütün kaynakları tüketen iktidar, bir de ‘Çin modeli’ diyerek yeni bir modeli sanki takip ediyormuş gibi bir takdimle yeni bir umut oluşturmaya çalışıyor. Arkadaşlar, ortada model falan yok. Büyük bir yıkıma sebep olan iktidarın bu ekonomi yönetiminin yol açtığı yıkımı örtmek için bulduğu bir mazeret var. Bakınız, bir ekonomide istikrarın olabilmesi için bir makro ekonomik dengeyi ve güvenilirliği test edilmiş bir iklimi sağlamak lazım. Reel sektörü, önü görebilir şekilde desteklemek lazım. Gelir dağılımını düzeltmek, üreticiyle tüketiciyi karşı iki taraf gibi değil de fiyat istikrarıyla tüketicinin hayat standardının yükseldiği, üreticinin de kar edebildiği bir iklimi sağlamak lazım. En önemlisi de hukuka, adalete güvenildiği, sözleşmenin, ekonominin mülk emniyetinin sağlandığı bir ortam lazım.
“Ekonomide Cahil Bir Yaklaşım”
Şimdi baktığımızda bugün, yönetenlerin, -yönetim kültürünü de yakından bildiğim, yaklaşımlarını takip ettiğim için söylüyorum- maalesef makro ekonomik dengeler bakımından en basit hususları bile göz önüne alamayan bir cahil yaklaşım söz konusu. Geçen gün bir vesileyle zikrettim. Faiz, kur, enflasyon, üç denklemli bir matematik formülü gibidir. Hani ortaokul, lisede öğrenirdik. Şimdi sayın Cumhurbaşkanı, bu üç denklemli problemi iki denklemli hale düşürüyor. Kuru görmeden faiz-enflasyon ilişkisi kuruyor. Kendisiyle görevde bulunduğum dönemlerde birçok kez bu konuları tartıştım. Anlatmaya çalıştım. Evet, biz esnaf çocuğu olarak da ekonomiyi bilen biri olarak da hepimiz düşük faizden yanayız. Hatta hiç faiz olmamasından yanayız. Ama hiç faiz olmamasını nasıl temin edeceksiniz? Bu üçlü denklemde kuru göz ardı ettiğinizde faizi tırmandırırsınız. Bunu defalarca söyledik. Birlikte çalıştığımız dönemlerde de söyledik. Daha sonra da anlatmaya çalıştık. Olan tablo ne? Faizin kuru fırlatması, kurun da enflasyonu zirveye çıkarması. ‘Kuru dikkate almıyorum’ demekle hiçbir şeyi çözemezsiniz.
”Bütçe 85 Milyar Dolar Küçüldü’
Ama yıllardır maalesef bu en basit denklemi anlamadıkları için, anlamak istemedikleri için Türk lirası dünyanın en çok değer kaybeden parası haline geldi. Naci Ağbal görevden alındığında 9,20’ydi dolar, şimdi insanlar dakika başı takip ediyor. En son buraya gelirken 14,60 civarındaydı. Bilmiyorum şimdi kaç oldu. Şimdi bakın, bunun sonuçları nedir? Bütçe yapıldığında, dolar bazlı olarak 211 milyar dolardı ekim ayında. Şimdi o günden bugüne dolar değişimi dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti bütçesi 115 milyar dolara geriledi. Yani 85 milyar dolar fiilen bütçe küçülmüş oldu. Çiftçiye verilen destek 25 milyar Türk lirasıydı. Aynı şeyde duruyor, dolar bazında bu destek aşağı doğru düştü, ama çiftçinin gübresi dolarla yükseliyor, mazotu dolarla yükseliyor, yemi dolarla yükseliyor, yüzde 100-150 zamla. Ama geçiş ücretleri, kamu-özel iş birliğiyle yapılan ücretleri dolar bazlı olduğu için 45 milyar Türk lirası tespit edilmişti. 60-70 milyara çıkıyor. Böyle bütçe anlayışı olur mu?
“Bizim dönemimizde piyasaya müdahale edilmedi”
Şimdi Merkez Bankası piyasaya müdahale ediyor. Nasıl müdahale ediyor biliyor musunuz? Kendi parasıyla müdahale edemiyor. Bakın, 2 yıla yakın başbakanlık yaptım. Bir kez dahi piyasaya müdahale etme ihtiyacı hissetmedik. Niye müdahale etmek zorunda kalırsınız? O zaman sizin liranıza, paranıza değer, güven kalmaz. Onu destekleyebilmek için piyasaya dolar sürersiniz. Bunun için istikrarlı bir ülkede bir müdahaleye ihtiyaç kalmaz. Müdahale diyelim, olağanüstü şartlarda olur. Bugün yaptıkları müdahalelerin hepsi bankalardaki karşılıklardan. Yani bankaların Merkez Bankası’ndaki munzam karşılıklarını yüzde 25’e çıkardılar. Onu kullanıyorlar. Swap borcu, yani takas borcuyla müdahale ediyorlar. 37 milyar dolara düşmüş rezerv.
“İktidar Hayal Aleminde Yaşıyor”
Şimdi piyasaya müdahale ettiğini bilenler, güvenip elindeki doları nasıl kullanırlar? Olmaz. Olmayan bir, kendinize ait olmayan bir parayla piyasaya müdahale ederseniz ters gelir, sizi vurur. Yüreğim yanarak tekrar ifade ediyorum, 450 milyar dolar dış borcunuz var. 157 milyar dolar kamu-özel iş birliğinden borcunuz var. 175 milyar dolar kısa dönemli borcumuz var. Kur artışı nedeniyle 3,5 trilyon Türk lirası son 9 ayda Türkiye’nin üzerine borç olarak bindi. Sizlere bindi, hepimize. Cumhurbaşkanı istediği kadar “Faizle mücadele ediyorum’ desin. Böyle mücadele olur mu? Devletin kendisi yüzde 22 faiz ile borçlanıyor. Sonra da “Faizi yüzde 15’e düşürdüm’ diyor. Ama kredi gecikme faizleri yüzde 25, trafik cezası kesilirse aylık faiz yüzde 5, yüzde 60’a kadar varan faiz. Şimdi bir başka hayal aleminde yaşıyorlar.
“En Önemlisi Üretici Enflasyonudur”
En önemli enflasyon zannediyor ki tüketici enflasyonu. Değildir, en önemlisi üretici enflasyonudur. Üretici enflasyonu şu anda onların rakamlarıyla, kendi rakamları ile 54. Başbakanlığı bıraktığımda, 2016’da üretici enflasyonu yıllık yüzde 3,2’ydi arkadaşlar. O zaman üretici önünü görüyor, ne satabileceğini biliyordu. Şimdi reel sektör itibariyle bakıldığında stokçulukla suçlanıyor insanlar. Tabii stokçuluğun her türü kötü ama niye daha önceki dönemlerde stokçuluk yoktu da şimdi peydahlandı? Hadi diyelim fırsatçılar var ama fırsatçılıktan daha çok niye biliyor musunuz? Eğer birisi, -benim babam da esnaftı- aldığı malı yani sattığı malı aynı fiyatla yerine koyamayacaksa satmaktan imtina eder. ‘Bakayım, bir göreyim önümü.’ Bu, stokçuluk değil. Bu, her akıllı tüccarın bugün bir liraya sattığı şeyi ertesi gün bir liraya yerine koyamayacak olma endişesi. Stokçularla yine mücadele edin, eğer varsa. Bunu yapanların üzerine gidin ama stokçuluğu engelleyecek olan şey piyasada istikrar, fiyat istikrarının ortaya çıkması ve insanların önünü görebilmesi. Sattığı zaman kar edecek olan birisi malını niye satmasın? Niye?
Ahmet Davutoğlu “Bunların Çin Modeli Halkı Köleleştirir”
Bugünlerde asgari ücret tespiti tartışmaları var. Bakın, asgari ücret düşük tutulursa o geniş halk kitleleri, zaten ekmek kuyruklarında cefa çekenler daha çok cefa çekecek. Yüksek olduğunda da bu sefer işveren şey olacak? Devlet arada kendi vergisini alacak. Başbakanlık dönemimde, hatırlayacaksınız yüzde 30 asgari ücrete zammı yapmıştık, enflasyon yüzde 6 iken. Çünkü gelir dağılımını düzeltmek lazım. Bunların ‘Çin modeli’ dediği şey, halkı köleleştiren bir model. Asgari ücret 1,2 dolara düşmüş. 2016’da bıraktığımızda 475 dolar olan asgari ücret, şimdi 180 dolara geriledi. Dünyanın en düşüğü. Bundan da mı daha aşağı düştüğü ucuz tedarik ülkesi mi olacağız, doğru tedarik zincirinin parçası mı? Bunun yolu marka üretmektir, Ar-Ge geliştirmektir, kaliteli ürün üretmektir. Katma değeri yüksek ürün üretmek ve Türkiye’yi dünyaya açmaktır. Pazarımız Avrupa’ya açmaktır. ‘Vize muafiyetini kaldıralım, AB ile ilişkileri genişletelim’ derken de bizim kastettiğimiz buydu.
“Bilgili Bir Devlet Adamının Çözemeyeceği Kriz Olmaz”
Buraya size bir karamsarlık tablosunu paylaşmak için gelmedim. Size şu teminatı veriyorum. Akıllı, yetenekli, tecrübeli, bilgili devlet adamlarının çözemeyeceği bir kriz yoktur. Çözülemeyecek kriz yoktur. Türkiye, çok dinamik bir insan unsuru, çalışkan bir insan unsuru, bin yıllık esnaf kültüründen gelen bir ticari ahlakın olduğu bir yer. Çözülmeyecek mesele yok. Ama çözecek kim? Çözecek olanlar bilgisiyle, tecrübesiyle, ahlakıyla toplumun kendisine verdiği emaneti en iyi şekilde koruyabilenler olur. Onun için biz Gelecek Partisi olarak, ‘Gelecek Ekonomi Modeli’ diye bir modeli paylaştık. İki hafta önce de bir toplantıda ‘Yıkımdan çıkış yolu haritası’ diye atacağımız adımları tanımladık. Yapacağımız şey, devletin ekonomik kurumlarını canlandırmak, fiyat istikrarını sağlamak, Türk lirasını makul bir düzeye, ihracatçıyı teşvik eden ama asla üreticiyi köle etmeyen bir düzeyde tutacak makro ekonomik politikalar sergilemek, çiftçiyi, esnafı, üreticiyi destekleyecek reel sektör politikalarını sağlamak, gelir dağılımını düzeltecek, bu uçurumu yok edecek olan sosyal adalet ve sosyal devlet anlayışı ve yolsuzluklarla mücadele edecek siyasi bir ahlak anlayışı.
Ahmet Davutoğlu “Başbakanlığıma mal olan Konu”
Başbakanlığıma mal olan ve üzerime her türlü çetenin gelmesine sebep olan temel konu, yolsuzluklarla mücadeleydi. Şeffaflık Yasası’nı, İmar Yasası’nı, İhale Yasası’nı, Rekabet Yasası’nı çıkarıp asalak gibi toplumun üzerine çökmüş olan bazı faiz, kur ve ihale baronlarına karşı halkın emanetini korumaktı. 5 yıl içinde gelinen tabloyu görüyorsunuz. 3-5 yandaş müteahhidin toplumun bütün imkanlarını kullandığı, geniş kesimlerin ise büyük yoksulluk içinde çırpındığı bir dönem.
Size şunu taahhüt ediyorum. Bütün geçmiş tecrübelerimize istinaden ve Türkiye’nin en sağlam ekonomik kadrosuna da sahibiz. Getirdiğimiz projelerle bir taraftan siyasi şey, ekonomik yolsuzlukların önüne geçecek bir ekonomi. Yeni bir ekonomik düzen, gelir dağılımını düzeltecek, reel sektörü ayağa kaldıracak ve makro ekonomik dengeleri rayına oturtacak bir hazırlık içindeyiz.” Tele 1
10 Kasım 2021 Perpa Mustafa Kemal Atatürk Anma Töreni
/0 Yorumlar/in Anı Sağkan, Atatürk, Doğukan Topgüloğlu, Emel Kahraman, Gülten Karadağlı, Gülüşah Uçar, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Yücel Kayar /tarafından aristelyos10 Kasım 2021 Perpa Mustafa Kemal Atatürk Anma Töreni
10 Kasım 2021 Perpa
Cumhuriyetimizin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ ün, aramızdan ayrılışının 83. yılında Perpa Ticaret Merkezi’nde bir tören düzenlendi.
Anma törenine Perpa Ticaret Merkezi A Blok Başkanı Hasan Sezgin, Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir Perpa A Blok Yönetim Kurulu Üyeleri, Perpa B Blok Yönetim Kurulu Üyeleri, Çalışanlar ve Perpalılar katıldılar.
Perpa Ticaret Merkezi 8. Kat Atatürk bütünün önünde yapılan anma töreni saat 8:55’de çelenklerin konulmasıyla başladı. Çelenklerin konulmasından sonra, Perpa Ticaret Merkezi B Blok Başkanı Hacı Demir, Atatürk’ü anlattı.
Anma töreninin sunumunu yapan Anı Sağkan Konuşması
Türkiye, konumu ve temsil ettikleri nedeniyle dünyanın önemli denge noktalarından biri. Bu toprakların güçlü, bağımsız ve barışçıl kimliğini kaybetmesi; kurulu sistemlerin domino taşları gibi devrildiği bir etkiye neden olur.
Günümüz teknolojisinin geldiği boyut düşünüldüğünde oluşabilecek yıkımın boyutlarını tahmin bile edemeyiz. Bu açgözlü kıyametten en çok zararı da anamız doğa ve insanoğlunun her şeyden çok sevdiğini söylediği çocuklar görecek.
Aslında söylediğim biraz gözlemle her insanın düşünebileceği basit bir çıkarım. Ama hırs ve ego insanlığı kör ediyor.
Dünyanın kaderini belirleyen bu topraklarda, neden türklerin yaşadığını hiç düşündünüz mü? Dünyanın yükünü mitolojinin atlas’ı gibi neden biz taşıyoruz? Kaç kere küllerimizden yeniden doğduk ve kaç kere yeniden devlet kurduk? Muhtaç olduğumuz kudret ise damarlarımızdaki asil kanda yani genetiğimizde mevcut.
Atatürk, yüksek dehası ve öngörüsü ile sadece yaşarken değil vefatından sonra da bize kim olduğumuzu, görevimizi hatırlatmaya devam ediyor. Hayatı, sözleri ve yapıtlarıyla asla ümitsizliğe kapılmamamız gerektiğini söylüyor.
İnançlı özümüzü bilim ve sanatla besleyecek yurtta ve dünyada barışı, dengeyi koruyacağız. Atamız bizi çok iyi tanıyordu. Anne babanın çocuklarını tanıdığı gibi… bizim iyi, kötü yanlarımızı, eksikliklerimizi ve güçlü yönlerimizi biliyordu.
Bize verdiği öğütlerin nedenlerini gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Ergenlikten olgunluk yıllarına geçen bir evlat kadar iyi anlıyoruz. Bakın mustafa kemal atatürk kaleme aldığı şiirinde, halkına inancını nasıl dile getiriyor.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları
Avrupa’nın alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz
Nerede olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biziz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar.
Ey yığın yığın insan gafletleri.
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede?
Hakikat nerede?
Mustafa Kemal Atatürk
Ebediyete intikal edişinin 83. Yılında atamızı saygı ve minnetle anıyoruz.
Cumhuriyet Bayramı 2021
/0 Yorumlar/in Doğukan Topgüloğlu, Emel Kahraman, Erol Ergel, Erol Kartal, Gülüşah Uçar, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Kemal Gaygusuz, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Vehbi Özgöz /tarafından aristelyosCumhuriyet Bayramı 2021
Cumhuriyet Bayramı 2021
Cumhuriyetimizin 98. yıl kutlama töreni 28 Ekim 2021 Perşembe günü Perpa 8. Kat Atatürk büstü önünde yapıldı. Anıta çelenklerin konulmasının ardından saygı duruşu ile beraber İstiklal Marşımız okundu.
Törende günün anlam ve önemini anlatan konuşmayı Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin yaptı.
Değerli Konuklar,
Sevgili Perpa’lılar,
Türk ulusunun bağımsızlık sembolü, egemenliğin, aydınlık geleceğin ve çağdaş bir ülke olma hedefi ile, büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bırakmış olduğu en büyük miras olan, Laik ve Demokratik Cumhuriyetimizin ilanının 98. Yılı kutlu olsun.
Bayramımızı birlikte kutlamanın mutluluğu içerisindeyiz.
Hepiniz hoş geldiniz.
Sevgili Perpalılar,
29 Ekim, özel bir gündür.
Büyük Önder Atatürk’ün, unutmadığı ve asla kabul etmediği, Osmanlı imparatorluğunun müttefik devletlerle imzaladığı, Mondros ve Sevr antlaşması ile, yok sayılan bir milletin var olma mücadelesidir, yaşam mücadelesidir, bütün olumsuzluklara rağmen hayata geçirilen bir bağımsızlık nişanıdır. Dünyada eşi benzeri yok denecek kadar azdır.
1919 yılında başlayan kurtuluş savaşının bütün olumsuzluklara rağmen
iç ve dış düşmanlara karşı kazanılması ve bununla birlikte, Laik Demokratik, Cumhuriyet’in ilan edilmesi dünyadaki en büyük destanlardan biridir.
Cumhuriyet Devrimdir.
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının Anadolu topraklarında gerçekleştirdiği en büyük devrim ve son mucizedir.
Mucizedir çünkü demokrasi ile taçlandırılmıştır.
Demokrasi ile taçlandırılmış bir Cumhuriyet’le birlikte, hukukun üstünlüğü, katılımcı demokrasi, kuvvetler ayrılığı hayati önemdedir. Bu nedenle yasama, yargı ve yürütme bağımsız kuvvetler haline getirilerek, güçler dengesi sağlanmış ve bağımsız denetim mekanizmaları çalışır olmuştur.
Cumhuriyet, kayıtsız şartsız ulusal egemenliği esas alır, Cumhuriyetimizin harcı ve Demokratik rejimin temel koşulu Laikliktir. Türkiye Cumhuriyeti Laiktir ve ulus bilincine dayanır. Ulusal egemenliğin kayıt ve şartlarla sınırlandığı, laik olmayan ve ulus bilincine dayanmayan bir Cumhuriyet, ruhunu kaybetmiş demektir.
Laikliğin ortaya çıkışını zorunlu kılan iki temel neden var.
Birincisi, farklı inançtan insanların barış içinde bir arada yaşamalarını sağlamak…
İkincisi, değişen koşullara, aklın ve bilimin ışığında çözüm arama yolunu açık tutmaktır. Aksi takdirde laikliği özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramı asla yerleşmez.
Ulu Önder Atatürk’ün 29 Ekim 1923 tarihinde ilan ettiği Cumhuriyet, Türk milletine bırakılmış en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir.
Ulusumuz saltanatın yıkılmasından sonra, Cumhuriyet’le birlikte insanlığın evrensel kazanımlarına ulaşma hedefi ile ulusal bir devletin onurlu, özgürce düşünebilen ve eşit haklara sahip yurttaşları haline gelmiş, İnsan hakları evrensel bildirgesinde yazılı olan haklara kavuşarak, bütün insanlar özgür doğar, herkes ırk, renk, cinsiyet, dil ve din farkı ve ayrımı gözetilmeksizin eşittir ilkesini benimseyerek, seçme ve seçilme hakkı ile birlikte devletin tek ve gerçek sahibi olmuştur.
Bu nedenle, bizlere ve gelecek nesillere düşen en önemli görev; Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle, bölünmez bütünlüğünü savunmak, Büyük Önder Atatürk’ün; İlkeleri olan Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık ilkeleri ile ülkemizi koruyup kollamak, iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmaktır.
Cumhuriyet ve Kemalizm geçmişin bekçiliğini değil geleceğin öncülüğünü yapmaktır…
Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti bu güzel vatanın bölünmez bütünlüğünün çimentosudur..
Bu güzel Vatan’ı kendi canını kurtarmak için bütün değerlerinden vazgeçip düşman gemileri ile kaçan padişahlar, sultanlar kurtarmadı. Aksine bugün bu güzel vatana sahipsek, bunu Türkiye Cumhuriyet’ini uğrunda canlarını ve aşklarını feda edenlerle, önce vatan diyen kahramanlara borçluyuz. Bize emanet edilen Cumhuriyet, bütün bedelleri ödenmiş bir hayat pınarıdır. Vakit, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Atatürk’ün ilke ve devrimleri… diyerek haykırma vaktidir. Cumhuriyeti bekleyen tehlikelerle mücadele etmenin tek yolu, Cumhuriyete ve onun kuruluş felsefesine daha sıkı bağlanmaktır.
Bugün; tarihinde Mustafa Kemal Atatürk gibi bir değere sahip olma şansına erişemeyen ülkelerin düştüğü durumu görüyor ve sonuçlarından etkileniyoruz. Yarım asır önce modern yaşam biçimiyle öne çıkan ülkelerin vatandaşları, bugün emperyalizmin elinde; etnik, dini, siyasi, sosyo- kültürel nedenlerle bölünüyor, ayrıştırılıyor, vatanlarından göç etmeye zorlanıyorlar.
Bu nedenle, 98 yıl önce büyük mücadelenin başarılı olmasında ve Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetin Kurulmasında emeği geçen, başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere ve bu uğurda hayatlarını kaybeden, kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi, bugün bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Hepinizin Cumhuriyet Bayramını tekrar kutluyorum. Cumhuriyet’e ve Atatürk’e olan bağlılığımla hepinizi selamlıyorum.
Saygılarımı sunuyorum…
Ahilik Haftası Kutlu Olsun, Ahilik Nedir, Ahi Evran, Hacı Bektaş
/0 Yorumlar/in Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Vehbi Özgöz /tarafından aristelyosAhilik Haftası Kutlu Olsun
Bu yıl 17-23 Eylül tarihleri arası ”Ahilik Haftası” olarak, tüm Türkiye’de esnaf, tacir ve sanayicilerimiz tarafından kutlanmaktadır.
Ahilik Haftası nedeniyle, Perpa Ticaret Merkezi’ne İstanbul Valiliği’nin, ahiliği anlatan onlarca afişi ve Perpa Girişine esnafın ahilik haftasını kutlayan pankartlar asıldı.
Ahilik haftası nedir?
Ahilik, Ahi Evran tarafından Hacı Bektaş-ı Veli’nin tavsiyesiyle kurulan esnaf dayanışma teşkilâtıdır.
Ahi kelimesi Arapça’dır ve “kardeş/ kardeşim” demektir.
Ancak bazı araştırmacılar, Ahi sözcüğünün Türkçe’de cömert, eliaçık, yiğit anlamına gelen “akı” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler.
Anadolu’da Türk kurum ve terimlerinin fazlalaştığı bir dönemde “akı”nın, Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”ye dönüştüğü sanılmaktadır.
Orta Asya’da hüküm süren Oğuz Yabguluğu yıkılınca Oğuz Türkleri yavaş yavaş Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu’ya göç etmeye başladı.
Ekseriyeti göçebe olan Oğuzlar, kopup geldikleri Orta Asya şartlarına benzediği için daha çok Orta Anadolu kırsalını mesken olarak tercih ettiler.
İslam dini, yerleşik hayatı gerekli kılıyordu. Göçebe Türkmenlerin İslâmlaşma sürecini hızlandırmak, Anadolu’yu Türk yurdu haline getirmek, şehirlerde yaşayan Rum ve Ermeni tacirleriyle rekabet edebilmek amacıyla Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi teşkilâtının Anadolu’da yayılmasına çalıştı.
Bu açıdan Anadolu’da Ahiliğin şekillenmesinin ve köylere kadar teşkilatlanmasının politik ve sosyo ekonomik bir hedef çerçevesinde gerçekleştiği görülür.
Bu hareket Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkmen halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları hem ekonomik, hem de ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenme olarak gelişti.
Ahilik Anadolu’nun Türkleşmesini sağladı
1.Ahilik, Anadolu’da köylere kadar yayılarak Anadolu’nun daha kısa sürede Türkleşip İslamlaşmasını sağlamıştır.
2.Göçebe Türkmenler yerleşik hayata geçirilerek hem İslami uyum kolaylaşmış, hem de Türk şehirciliği hız kazanmıştır.
3.13. Yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar çoğunlukla gayrimüslimlerin Türk olmayan yerli halkın elindeki sanat ve ticaret işlerine Müslüman Türkler de katılmış ve hızlanma kazandırmıştır.
4.Türk esnaf ve sanatkarları arasında sağlanan dayanışma ve yardımlaşma sayesinde Ahilik önemli bir güç haline gelmiş, hız kazanmış, asayişin bozulduğu zamanlarda (örneğin Moğol İstilası) kendi otoritesini yürütmüştür.
5. Dini ve ahlaki yapı korunmuştur.
Ahiliğin kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik, iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir
Ahi-Bektaşi birlikteliği
Prof. Dr. Köprülü’ye göre Ahi birliklerinin ideolojik yapısını oluşturan öğelerden birisi Bâtınîliktir ve Ahilik teşkilatı Bektaşi İslâmî bir yapı barındırmaktadır. Ayrıca seyyah İbn-i Batuta’nın ifadesine göre Ahi zaviyeleri Bektaşi dergahına mensuptur.
Hacı Bektaş-ı Veli’yle Ahi Evran’ın Kırşehir’de sık sık bir araya gelerek bu birlikteliğin yolunu açmışlardır.
Hazreti Ali söylentisi
Ahiliğin geçmişini Ali’ye kadar geriye götürenler de vardır. Fütüvvetnâmelere göre, Ahiliğin menşei Ali’ye dayanmaktadır.
Hazreti Muhammed, Ali’ye “Sen benim yoldaşımsın, ben Cebrail’in yoldaşıyım, Cebrail de Allah’ın yoldaşıdır” dedikden sonra Salmân-ı Fârisî’ye Ali’ye yoldaş olmasını söylemiştir.
Salmân-ı Fârisî’de bunun üzerine Ali’nin elinden tuzlu su içerek ona yoldaş olmuştur.
.Bundan sonra Hazreti Muhammed, Hazreti Ali’ye: “Ya Ali ben seni tamamlıyorum ve olgunlaştırıyorum” diyerek şalvar giydirmiş ve beline bağlamıştır.
.Fütüvvetnâmelere göre; fütüvvetin temeli budur ve fütüvvet ehli arasında kadeh sunmak, şalvar giydirmek ve bel bağlamak, yani yoldaşlık ve kardeşlik kuralları buradan gelmektedir. Peştamal kuşanmak.
Ahi olmak ve peştemal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir:
1.Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
2.Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, bilim ve mülâyemet kapısını açmak
3.Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
4.Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
5.Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak
6.Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak
7.Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak
Kafirler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, (kasaplar), hırsızlar, dellallar, vergi memurları, vurguncular örgüte katılamaz.
Kadınlar, Ahiliğin “kadınlar kolu” olan Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilatına üye olabilir.
Ahilik çok yönlü bir disiplin
Ahilik Teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticârî faaliyetlerinin yanı sıra, askerî ve siyasî faaliyetlerde de bulunmuş, aynen Bektaşi ve Yeniçeri Ocaklarının olduğu gibi Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır.
Aşıkpaşazade Derviş Ahmet, Osmanlı’nın kurulmasında etkin olan Dört unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilâtı’na mensup şeyhlerdir.
Ahi Teşkilâtı’nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. Yüzyıl’a kadardır.
Osmanlı Devleti’nin hakimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olmuştur.
Din ayrımı gözetilmeden ortaya çıkan bu kuruluşa da gedik denmiştir. 1727 yılından sonra kullanılan gedik tanımı tekel veya imtiyaz anlamına gelmektedir. “Osmanlı bünyesindeki esnaflığa ve sanatkarlığa kabul şartları”nı ifade etmektedir.
Yapı olarak ahilikten farklı olmamakla birlikte ömrü uzun olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı Antlaşması’yla tekel idaresi ortadan kalkmış ve gedikler çözülmüştür.
Ahilik düzeni
Ahilik teşkilâtı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:
1)Yiğit, Yamak, Çırak
2)Kalfa, Usta, Ahi
3)Halife, Şeyh, Şeyh-ül Meşayıh
Ahilik ve kurum düzeni bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, “Toplumsal sorumluluk, hizmette mükemmellik, dürüstlük ve doğruluk, ortak yaşama” ile örnek bir ‘yatay örgütlenme’ toplum hareketidir. “Pabucunu dama atmak” sözü ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir.
Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Kalfa, çıraklıktan kurtulduğuna göre,rtık kendi kanatlarıyla uçacaktır. Ustaları, kalfaları eskisi gibi onu artık kollamayacak, korumayacaktır.
Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlakî ve felsefî eğitim görürler.
Anadolu’da Ahiliğin Ortaya Çıkış ve Nedeni
Orta Asya’da hüküm süren Oğuz Yabguluğu yıkılınca Oguz Türkleri yavaş yavaş Selçuklu egemenliği altına girerek Anadolu’ya göç etmeye başladı. Ekseriyeti göçebe olan Oğuzlar, kopup geldikleri Orta Asya steplerine benzediği için daha çok Orta Anadolu kırsalını meskun olarak tercih ediyorlardı.
Dolayısıyla Orta Anadolu’nun Türleşip İslamlaşması hızlı olurken, şehirlerde bu dönüşüm yavaştı. İslam dini de, yerleşik hayatı gerekli kılıyordu. Bu nedenle, göçebe Türkmenler’in İslamlaşma sürecini hızlandırmak, Anadolu’yu Türk yurdu haline getirmek, şehirlerde yaşayan Rum ve Ermeni tacirlerle rekabet edebilmek amacıyla Ahi teşkilatı Anadolu’da kuruldu.
Kısacası Anadolu’da Ahiliğin şekillenmesi ve köylere kadar teşkilatlanması politik ve sosyo ekonomik bir mecburiyetin ürünüdür.
Ahiliğin kuruluşu ve Anadolu’da yayılışı Azerbeycan’ın Hoy kasabasında doğan Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi (Ahi Evren) Ahi Teşkilatı’nın kurucusu sayılmaktadır. Bağdat’ta büyük üstadlardan ders alan Ahi Evren, Arapların kurduğu Fütüvvet Teşkilatı’ndan etkilenerek, 1205’te Anadolu’ya gelmesinden kısa bir süre sonra ilk olarak Kayseri’de Ahilik Teşkilatını kurmuştur.
Tarihi kaynaklardan, Ahi Evren zamanında Anadolu’nun şehir ve kasabalarında ortaya çıkan Ahi kurumlarının, Ahi Evrene bağlı merkezi bir teşkilat olabileceği imajı çıkıyor. En azından bu kurumlar, O’nun koyduğu ilkelere bağlı kalmış olmakla, manen ahi Evren’nin liderliğindeki geniş bir teşkilatın şubeleri gibidir.
Fakat O’nun ölümünden sonra, bağlı olunan ilkelerde büyük benzerlikler mevcut olmakla beraber, İbn-i Batuta’nın belirtiği gibi, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılan bu kurumlar arasında organik bir bağ bulunmamaktadır.
Ahilik Teşkilatı’nın sonuçları
Ahilik, Anadolu’da köylere kadar yayılarak Anadolu’nun daha kısa sürede Türkleşip İslamlaşmasını sağlamıştır.
Göçebe Türkmenler yerleşik hayata geçirilerek hem İslami uyum kolaylaşmış, hem de Türk şehirciliği hız kazanmıştır.
13.yy’ın ikinci yarısına kadar çoğunlukla gayrimüslimlerin Türk olmayan yerli halkın elindeki sanat ve ticaret işlerine Türkler de katılmış ve canlılık kazandırmıştır.
Türk esnaf ve sanatkarları arasında sağlanan dayanışma sayesinde Ahilik önemli bir güç haline gelmiş, asayişin bozulduğu zamanlarda (örneğin Moğol İstilası) kendi otoritesini yürütmüştür.
Dini ve ahlaki yapı korunmuştur.
Ahiliğin kökeni ve dini yapısı Prof. Dr. Sebahattin Güllülü’ye göre Ahi birliklerinin ideolojik yapısınıoluşturan ögelerden birisi Batıniliktir ve Ahilik teşkilatı gayri İslami bir yapı barındırmaktadır.
Fakat Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’e göre Ahiliğin esas kuralları bütünüyle İslami tasavvufa dayanmakta, onun zahitlik, feragat ve doğruluk prensiplerini kabul etmektedir. Ayrıca seyyah İbn-i Batuta’nın ifadesine göre Ahi zaviyeleri Hanefi mezhebine mensuptur.
Fütüvvetnameler göre, Ahiliğin anenevi menşei Hz. Ali’ye dayanmaktadır. Peygamber Hz. Muhammed, Hz. Ali’ye “Sen benim yoldaşımsın, ben Cebrail’in yoldaşıyım, Cebrail de Allah’ın yoldaşıdır” diyor. Sonra Selman-ı Farısi’ye Hz. Ali’ye yoldaş olmasını söylüyor.
Selman da Hz. Ali’nin elinden tuzlu su içerek ona yoldaş oluyor. Bundan sonra Peygamber Hz Muhammed S.A.V., Hz. Ali’ye: “Ya Ali ben seni tamalıyorum ve olgunlaştırıyorum” diyerek şalvarını giydiriyor ve beline bağlıyor. Fütüvvetnamelere göre; fütüvvetin temeli budur ve fütüvvet ehli arasında kadeh sunmak, şalvar giydirmek ve bel bağlamak, yani yoldaşlık ve kardeşlik kuralları buradan gelmektedir.
Ahilik teşkilatına üye olmanın şartları
Ahi olmak ve peştemal kuşanmak için kişinin bir Ahi tarafından önerilmesi zorunludur. Üye olmak isteyenlerden yedi fena hareketi bağlaması ve yedi güzel hareketi açması beklenmektedir:
Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülayemet kapısını açmak
Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
Halktan yana kapısını bağlamak, Hak’tan yana kapısını açmak
Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, kapısını açmak
Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak
Kafirler, çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, hayvan öldürenler (kasaplar), hırsızlar, dellallar, cerrahlar, vergi memurları, avcılar, vurguncular örgüte katılamaz. Kadınlar da örgüte katılamaz. Bu nedenden ötürü kadınlar da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) teşkilatına üye olmuşlardır.
Ahilik haftası Ahilik Teşkilatı’nın özellikleri
Ahilik teşkilatı Selçuklular döneminde ekonomik ve ticari faaliyetlerinin yanı sıra, askeri ve siyasi faaliyetlerde de bulunmuş, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda ve güçlenmesinde etkin rol oynamışlardır.
Aşıkpaşazade, Osmanlının kurulmasında etkin olan 4 unsur arasında Ahiliği de belirtmiştir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğu Ahi Teşkilatı’na mensup şeyhlerdir.
Ahi Teşkilatı’nın müslümanlara has bir kurum olarak iş görmesi 17. yüzyıla kadardır. Osmanlı Devleti’nin hakimiyet alanı genişleyip, gayrimüslim oranının artmasıyla farklı dinden kişilerin ortak çalışması zorunlu olmuştur. Din ayrımı gözetilmeden ortaya çıkan bu kuruluşa da “gedik” denmiştir.
1727 yılından itibaren rastladığımız bu kavram Türkçe bir kelime olup tekel veya imtiyaz anlamına gelmektedir. Kavram olarak “Osmanlı bünyesindeki esnaflığa ve sanatkarlığa girişi tetkik etmek” demektir.
Yapı olarak ahilikten farklı olmamakla birlikte ömrü onun kadar uzun olmamıştır. Zira 1838 Balta Limanı Antlaşmasıyla tekel idaresi ortadan kalkmış ve gedikler çözülmüştür.
Ahilik teşkilatı 3 dereceli bir düzene dayanır. Her kapı üç dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:
Yiğit
Yamak
Çırak
Kalfa
Usta
Ahi
Halife
Şeyh
Şeyh-ül Meşayıh
Ahilik, Galip Demir’e göre, “Türkler’in Rönesansı”dır. Veysi Erken’e göre, Ahilik ve kurum düzeni bugünlerin şartlarında bile, 5 çekirdek ilke ile, “Toplumsal sorumluluk, Hizmette mükemmellik, Dürüstlük ve doğruluk, Ortak yaşama “ ile örnek bir ‘yatay örgütlenme’ toplum hareketi şekilendiriyor. Erken, Ahiliğin bu yönüyle, 2000’li yıllar için bile ileri bir örgütlenme modeli sunduğunu kaydediyor.
Ahilik töreleri yaygın Türkçe deyimlere dönüşmüşlerdir. Örnek olarak `pabucunu dama atmak` sözü ahiliğin peştamal kuşanma töreni ile ilgilidir. Çıraklıktan kalfalığa geçiş töreni öncesinde eğitimi tamamlanan çırağın pabucu dama atılır. Bir yandan da artık ustalarından, kalfalarından eskisi gibi ilgi görmeyeceğini ortaya koyar bu deyim.
Ahilikte sanatkarlar gündüzleri işyerlerinde 4 aşamadan oluşan hiyerarşi içinde mesleğin inceliklerini öğrenirler, akşamları toplandıkları ahi konuk ve toplantı salonlarında aynı hiyerarşi içinde ahlaki ve felsefi eğitim görürlermiş.
Kırşehir de kabri bulunan Ahi Evran’ın kurduğu bu teşkilatla ilgili Ahilik geleneğinin unutulmaması için Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Odaları tarafından bazı şehirlerde her yıl Ahilik haftası ve kutlamaları yapılmaktadır. Ahilik teşkilatı, gençlerin iyi yetişmesini ve meslek kazanmasını sağlardı.
Savaş, afet vs. kötü durumlarda da kuruma üyeler ve halk arasında dayanışma olurdu. Padişahlar ve diğer yöneticiler de ahilik teşkilatını destekleyerek gelişmesini istemişlerdir.
Ahilik haftası
İçtimai bir teşkilat. Selçuklu Türklerinde dini ve milli birliğin muhafazasında, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Osmanlı insanının yetişmesi ve terbiyesinde büyük hizmetler görmüştür.
Sonraları, esnaf ve san’atkarlar birliğine isim olarak verilmiştir. Arabça kardeşim demek ahi; Türkçe cömert, eli açık manasına olan akı kelimesinden gelmektedir. Ahiliğin esasını ve ilk safhasını fütüvvet teşkil eder.
Fütüvvet, cömertlik, mürüvvet ve asalet gibi faziletleri ihtiva etmesi bakımından ahlaki; bu faziletlerin icabını yerine getirmeyi vazife edinmiş kimselerin meydana getirdiği birliklere alem olması itibariyle içtimaidir. Fütüvvet, ahlaki bir mefhum olarak, daha çok tasavvufi eserlere mevzu olmuştur.
Bu manada fütüvvet, müslüman kardeşinin işini görmek, onun yardımında bulunmak, hata ve kusurlarını af edip, husumet ve düşmanlık beslememek, ayıp ve kusurlarını örtmek; kendisini başkasından üstün görmemek, musibete uğrayan düşman bile olsa sevinmemek gibi hasletleri ifade eder. Bu hasletleri haiz olana feta (yiğit) denir. Çoğulu fityandır.
Sekizinci asırdan itibaren Horasan ve Belh civarında fityanın yaygınlaştığı, dokuzuncu asırda ahi ünvanının Türk mutasavvıfları arasında kullanıldığı, onuncu asırda Semerkand’da teşkilatlanmış fityanın bulunduğu, on birinci yüzyılda fütüvvetin Türkistan’dan Anadolu’ya kadar bilhassa esnaf ve san’atkarlar arasında yayıldığı kaynaklarda yazılıdır.
Ancak bir teşkilat olarak fütüvvetin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı bilinmemektedir. Bilinen, fütüvvetin sistemli bir teşkilat olarak tarihe geçmesine otuz dördüncü Abbasi halifesi Nasır li dinillah’ın (v.1180/575) sebeb olduğudur.
Halife Nasır, o zamana kadar herbiri kendi başına hareket eden fütüvvet birliklerini ıslah etti. Bu konuda, büyük mutasavvıf Şihabüddin Sühreverdi’den ziyadesiyle destek gördü. Kendisi de bu teşkilata giren halife, müslüman hükümdarlara mektuplar yazarak onların da bu teşkilata girmelerini istedi.
Nasır li dinillah fütüvvetin yayılması ile ilgili bu faaliyetlerini devam ettirirken, Türkiye Selçukluları sultanı birinci Gıyaseddin Keyhüsrev, ikinci defa tahta oturmuştu. Bu sırada hocası ve Sadreddin-i Konevi’nin babası olan Mecdüddin İshak’ı muhtemelen siyasi bir birlik kurmak maksadı ile Bağdad’a, halife Nasır’a elçi göndermişti.
Mecdüddin İshak işlerini bitirip dönerken O’zaman Bağdad’da bulunan Muhyiddin ibni Arabi, Evhadüddin Kirmani ve talebesi Ahi Evren’i de beraberinde getirdi. Daha önce, Moğol tehlikesi sebebiyle Horasan’dan gelen Mevlana Celaleddin-i Rumi de, Selçuklu sultanlarının davetiyle Konya’da yerleşerek hizmetlerini yürütüyordu.
Bu büyüklerin, irşad faaliyetlerinin Anadolu’da birlik ve beraberliğin te’mininde büyük rolü oldu. Anadolu’da müslüman Türklerin hakimiyetinin manevi mimarları olan bu büyükler, cemiyet ve devlet hayatının istikrarında büyük gayret gösterdiler.
Bunlardan Ahi Evren, daha önce Horasan ve Maveraünnehr’de iken Fahreddin-i Razi’den zahiri ilimleri ve Ahmed Yesevi’nin talebelerinden ve Şihabüddin Sühreverdi’den tasavvuf bilgilerini öğrendi. Onların sohbetlerinde kemale geldi. Hocası Evhadüddin Kirmani ile Anadolu’nun muhtelif yerlerinde halka vaz u nasihatlerde bulundu.
Hocasının kızı Fatıma bacı ile evlendi ve hocasının vefatından sonra Kayseri’ye yerleşti. Birinci Alaeddin Keykubad ve diğer devlet erkanı arasında pek hürmet gördü. Mürşid-ül-kifaye ve Yezdan Şinaht isimli eserlerini bu sultana hediye etti. Kayseri’de debbağlık yapıp elinin emeği ile geçinir ve halkı irşad etmekle meşgul olurdu.
Bilhassa esnafı bir çatı altında toplayıp teşkilatlandırdı. Fütüvvet-namelerden faydalanarak teşkilatın bir nevi yönetmenliğini yazdı. İslam ahlakını esas alan bu yönetmeliği esnaf ve san’atkar arasında tatbik etti. Onlar arasında İslam ahlakına dayalı bir birlik ve kardeşlik kurdu. Neticede ahilik teşkilatı kuruldu.
Diğer taraftan Fatıma bacı da kadınları yetiştirip, Bacıyan grubunu teşkil etti. Sünni bir alim olan Ahi Evren’nin kurduğu bu teşkilat da Sünni idi.
Böylece teşekkül eden ahilik müessesesi Anadolu’da büyük hizmetler yaptı, Malazgird zaferi ile doğu Türk illerinde göçebe halinde yaşayan ve geçimlerini hayvancılıkta te’min eden pek çok Türkmen Anadolu’ya göç etmişti. Bir o kadarı da Moğolların zulmü sebebiyle Anadolu’ya geldiler.
Ahiler, bunları yavaş yavaş tarım hayatına sokup yerleştirmeye, esnaf, işçi, san’atkar olarak şehir ve kasaba hayatına alıştırmaya başladılar. Bu arada işsiz, başıboş gençlerin bir san’at ve meslek sahibi olmasını te’min ederek, başkasına muhtaç olmaktan kurtulmalarına çalıştılar.
Rumlar ile ermenilerin elinde olan san’at ve ticaret hayatına zamanla Türkler de katılıp, söz sahibi olmaya başladılar. Bütün bunların yanında ahiler, yaptıkları zaviyelerde müslüman tüccar ve esnafın ahlaki terbiyesi ile de uğraştılar. Ahi zaviyeleri zamanla memleketin her tarafına yayıldı.
Ahiler, içtimai hayatdaki bu hizmetleri yanında ihtiyaç halinde gazalara ve memleket müdafaasına da katıldılar. On üçüncü asrın ilk yıllarında Çin’in kuzeybatısında katliamlara başlayan, kısa bir müddet içerisinde dünyanın siyasi haritasını alt üst eden ve Anadolu’ya doğru yaklaşan Moğol tehlikesine tedbir aldılar.
Moğolların önlerinden kaçıp gelenlere kucak açarak Anadolu insanını, Moğollara karşı, gaza aşkı ile dolu cihad yolunda Allahü tealanın rızasından başka bir şey düşünmeyen kimseler olarak yetiştirmeye çalıştılar ve bu insafsız düşman karşısında kahramanca mücadele ettiler.
Nihayet Moğollar, 1243 yılında Kayseri’yi muhasara edip, çetin bir muharebe sonunda şehri ele geçirince, binlerce ahiyi şehid ettiler Anadolu’nun karışıklıklar içerisinde olduğu bu sırada, Ahi Evren’i de Kırşehir’de öldürdüler.
Kısaca sulhde muallim, muharebede asker olan ve Anadolu’nun her tarafına yayılmış bulunan ahiler, gerek Moğol zulmü ve gerekse başka karışıklıklarla sıkılan ve bunalan insanlara maddi ve manevi güç ve moral vererek Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar Anadolu’yu dini ve milli birlik içinde tutmaya muvaffak oldular.
Bu sırada Söğüt civarında gelişmekte olan Osmanlı Beyliği’nin emrine koşan ahilerin bir kısmı, uçlara yerleşip zaviyeler kurdular. Doğudan bu mıntıkaya gelen Türkmenlerin erkeklerini ahi erkekleri, kadınlarını da Fatıma bacının yetiştirdiği bacıyan grubu terbiye etti. Böylece üç kıt’ada altı asır at koşturacak olan istikbaldeki Osmanlı neslinin temelini attılar.
Bu esnada itibarlı bir ahi olan Şeyh Edebali, Osman Gazi ile yakın münasebetler kurup kızını ona verdi. Orhan Gazi ve Murad-ı Hüdavendigar ahilerden olup, vezirleri Alaeddin ve Çandarlı Kara Halil de ahi idiler. Böylece ahilerden bir kısmı alim, kadı olarak ilim sahasında, bir kısmı vali ve komutan olarak idari ve askeri alanda, bir kısmı da ticaret ve san’at alanında bu yeşeren Osmanlı filizini beslemeye başladılar.
Ahilerin İslam’ın emri olan, zamanın kıymetini bilmek, disiplinli bir hayata sahib olmak, istişare etmek, adil olmak ve adalet esaslarını aşıladıkları küçücük bir aşiret, kısa zamanda büyük bir devlet olmaya başladı.
Zaman zaman devletin yükünü hafifletici hizmetlerde de bulunan ahiler, Bursa’yı Düzmece Mustafa’nın hücumundan korudukları gibi, 1360 yılında idareleri altındaki Ankara’yı sultan birinci Murad’a teslim ettiler. Bu hizmetlerine karşılık Osmanlılar, ahilere yardımcı olup, hürmet göstererek halkı yetiştirmeleri için teşvikde bulundular.
Bu yüzden daha sonra birinci Murad’ın ahilerin başı olduğu ve kendisinden Ahi Murad diye bahsedildiği de bilinmektedir. Osmanlı Devleti kuvvetlenip Anadolu’ya hakim olduktan sonra, ahiler daha ziyade hayırsever bir cemiyet, bir esnaf teşkilatı şeklinde faaliyetlerini devam ettirdiler.
Ahiler arasında sanatın okumakla değil, ahinin yetişmesi için, üstaddan öğrenmesi şartı getirilip yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık yiğitbaşılık, ahi babalık ve kethüdalık safhalarından geçmesi şartı vardı. Gündüz san’atında ve işinde çalışan ahiler, akşamları kendilerine mahsus binalarda sohbetlere katılırlardı. Böylece ahilerin ahlaki terbiyesi ihmal edilmezdi.
Ahilerin kendilerine mahsus kıyafetleri vardı. Ondördüncü asır seyyahlarından İbn-i Battuta, üstlerine hırka, başlarına sarık sarılı beyaz yünden bir külah ve ayaklarına mest gibi ayakkabı giydiklerini bildirmektedir.
Âhiliğe kabul edilen namzede şeyh tarafından, şedd-i bend denilen ve ahiliğin nişanı kabul edilen bir kuşak kuşatılırdı. Ahiler kuşaklarında, büyükçe bir bıçak taşırlardı.
Ahilik teşkilatında şu mertebeler bulunurdu: 1- Teşkilata yeni giren yiğitler, 2- Ahi bölükleri. Altı bölük olup ilk üç bölüğe Eshab-ı tarik, diğer üçüne de nakib denirdi. 3- Halife, 4- Şeyh, 5-Şeyh-ül-meşayıh.
Ahilerin idare hey’eti, her san’at kolunda, kendi azaları arasından seçilmiş beş kişiden meydana geliyordu. Kendilerine kadı tarafından seçimden sonra resmi vesika, icazet verilip, icraatları ve neticeleri büyük meclise bildirilirdi. Birlik idare hey’eti her ay üç gün toplanırdı. İdare hey’eti, birliğin hazinesi mahiyetinde olan orta sandığını idare ederdi.
Ahilik haftası
Ahilerin kendilerine has merasimleri vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
1- An’anevi Ani Evren merasimleri: Senelik olup, Ahi Evren’in türbesinin bulunduğu Kırşehir’de yapılır.
2- Yol atası ve yol kardeşliği merasimi: Ahiliğe girmek talebinde bulunan gençlerin birliğe kabul edilmesi mahiyetindeki bir merasim olup, zamanla çırak kabul etme merasimi halini aldı.
3- Yol sahibi olma merasimi: Çıraklık müddetini tamamlayanların kalfalığa yükseltilmesi için yapılan merasimdi.
Ahilerin yönetmeliği olan fütüvvetnamelere göre, ahinin üç şeyi açık olmalıydı: Eli açık, yani cömert olmalı; kapısı açık, yani misafirperver olmalı; sofrası açık, yani aç geleni tok göndermeli.
Üç şeyi de kapalı olmalıydı: Gözü kapalı olmalı, yani kimseye kötü nazarla bakmamalı; kimsenin aybını görmemeli, dili bağlı olmalı, yani kimseye kötü söz söylememeli; beli bağlı olmalı, yani kimsenin namusuna ve şerefine göz dikmemeli.
Ahilik mensuplarının, takdir edilmelerinin yanında cezalandırıldıkları da olurdu. Fütüvvetnamelerde şu on sekiz şeyin ahiyi ahilikten çıkarma sebebi olduğu, ayrıca cehennemlik yapacağı yazılıdır:
1- Şarap içmek, 2- Zina yapmak, 3- Livata yapmak, 4- Dedikodu ve iftira etmek, 5- Münafıklık etmek, 6- Gururlanıp kibirlenmek, 7- Sert ve merhametsiz olmak, 8- Hased etmek, kıskanmak, 9- Kin tutmak, affetmemek, 10- Sözünde durmamak, 11- Kadınlara şehvetle bakmak, 12- Yalan söylemek, 13- Hıyanet etmek, 14- Emanete riayet etmemek, 15- İnsanların aybını örtmeyip, açığa vurmak, 16- Cimrilik etmek, 17- Koğuculuk ve gıybet etmek, 18- Hırsızlık etmek.
Yine ahi yönetmeliği olan fütüvvetnamelere göre; ahi, helalinden kazanmalıdır. Hepsinin bir san’atı olmalıdır. Yoksul ve düşkünlere yardım etmeli, cömert olmalıdır. Âlimleri sevmeli, hoş tutmalıdır.
Fakirleri sevmeli, alçak gönüllü olmalıdır. Temiz, iyi kimselerle sohbet etmeli, namazını kazaya bırakmamalı, haya sahibi olup, nefsine hakim olmalı, dünyaya düşkün olanlarla beraber olmamalıdır. Bunlar asırlarca Osmanlı insanının ahlakının temel taşı olan hasletler haline geldi.
Bir taraftan ahi kuruluşları, diğer taraftan tasavvuf ehlinin gayretleri ile Osmanlı insanı bu güzel hasletlerle yoğruldu. Zamanla Osmanlı’ya has ideal bir insan tipi ortaya çıktı. Bugün Osmanlı efendisi, Osmanlı kadını denince nezaketi, edebi, terbiyesi ve kibarlığı ile olgun ve örnek bir insan hatırlanmaktadır.
Osmanlı insanının yetişmesinde bir mekteb vazifesi yapmış olan ahi zaviyeleri, aynı zamanda yolcuların misafir edildiği, muhtaçların ihtiyaçlarının görüldüğü yerler idi. İbn-i Battuta Seyahatnamesi’nde, “Anadolu’da Türkmenlerin yaşadıkları şehir, kasaba ve köylerde bulunan ahiler, san’at sahibi kimseler olup, aynı meslekte çalışanlardan meydana gelen ve birbirleri ile yardımlaşan bir topluluktur.
Yabancıları karşılayıp, ihtiyaçlarını te’min ederler. Dünyanın hiç bir yerinde benzerlerine rastlamak mümkün değildir” diyerek onların müsafirperverliğini övmektedir. İbn-i Battuta, Kastamonu’daki bir ahi müsafirhanesini de şöyle anlatır: “Burayı Emir Fahreddin adında bir zat yaptırmış.
Köyün gelirini de müsafirhane için vakfetmişti. Müsafirlere hizmet için de kendi öz oğlunu vazifelendirmiş. Müsafirhane karşısında bir de sıcak sulu hamam yapmış ki, gelip geçenler ücretsiz yıkanıp paklansınlar.
Mekke, Medine gibi mübarek beldelerden, Horasan, Şam, Irak, Mısır gibi uzak diyarlardan gelen müslüman fakirler için vakıfdan kişi başına birer kat elbise ile ilk gün için 100 dirhem, kaldığı diğer günler için yetecek kadar et, ekmek, yağ, pirinç pilavı ve tatlılar tahsis edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin bünyesinde bütün bu hizmetleri yapmış, san’at ve ticaret hayatını Osmanlı’nın maddi ve manevi yapısına göre düzenlemiş olan Ahilik teşkilatı, diğer kıymetli müesseseler gibi bilhassa İngiltere’nin desteklediği Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat fermanı ile büyük bir sarsıntı geçirmiş, hatta ortadan silinmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
Ancak Osmanlı’da derin izler bırakan bu müessese, eski parlaklığı ile olmasa da devam etmiştir.
Ahilik haftası KAYNAKLAR
Ahilik PDF Ankara Üniversitesi
1) Rıhle-i İbni Battuta; sh. 185
2) Şakayık-ı Nu’maniyye Tercümesi (Mecdi Efendi); sh. 33
3) Âşıkpaşazade Tarihi
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 115
5) İslam Âlimleri Ansiklopedisi; cild-8, sh. 69
6) El-Fusul-ül-müntehabe min asar-il-futüvvet-it-Türkiyye vel-islamiyye (M. Cevdet, İstanbul-1922)
7) İslam Tarihi Ansiklopedisi; cild-1, sh. 201
İzmir’in Kurtuluşu 9 Eylül 1922 Kutlu Olsun
/0 Yorumlar/in Erol Kartal, Gülüşah Uçar, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Serkan Düzenli, Vehbi Özgöz /tarafından aristelyosİzmir’in Kurtuluşu 9 Eylül 1922 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusu Yunan işgali altındaki İzmir’e 9 Eylül 1922’de girmiştir
İzmir’in Kurtuluşu
İzmir’in Kurtuluşu, 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusunun Yunan işgali altındaki İzmir’e 9 Eylül 1922’de girmesini belirten tarih terimidir.
Mudanya Ateşkes Antlaşması ve sonrasında Lozan Barış Antlaşması’na uzanan süreci başlatması dolayısıyla Millî Mücadele’nin sona ererek Türk milletinin kurtuluşu ve bağımsızlığını elde edişinin simgesi olmuş çok önemli bir tarihi olaydır.
İzmir’in Kurtuluşu Arka plan
İzmir’in, 15 Mayıs 1919 yılında Yunan güçleri tarafından işgal edilmesi, Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlamasında önemli bir aşama olarak kabul edilir. O tarihe kadar Anadolu’da işgallere karşı dağınık olan düşünce ve örgütlenme biçimleri mevcuttu. İzmir’in işgali Anadolu insanın direniş ve karşı koyuş düşüncesini körüklemiş, İstanbul’da başlayan işgali protesto mitingleri Damat Ferit Hükûmeti’nin düşmesine sebep olmuş; örgütlenme ve protesto mitingleri Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştı.
Artık İzmir, Anadolu harekâtı için temel sembollerden biri haline getirilmişti ve İzmir’in işgaline karşı protesto mitingleri, her yıl işgalin yıl dönümlerinde, Anadolu’nun çeşitli kent ve kasaba merkezlerinde tekrarlanmakta; konu sürekli gündemde tutulmaktaydı. Birinci İnönü, İkinci İnönü, Aslıhanlar-Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebelerinde Millî Mücadele’nin kazanılmasında önemli adımlar atılmıştı.
Tarihçe
Türk ordusu tarafından 26 Ağustos 1922’de başlatılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı’nın son safhası idi. Kesin sonuç beş gün içinde elde edildi; 30 Ağustos’ta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak tarihî “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi ve 2 Eylül’de Uşak’a girildi. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde kendisinin de haberdar olmadan Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun Başkomutanlığı’na getirilmiş General Nikolaos Trikopis tutsak edildi.
Türk birlikleri, İzmir’e doğru hızla ilerledi. Yunan birlikleri ve Rum siviller Anadolu’dan çekildiler. 9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi. Ardından 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10:00’da İzmir’e girdi.
İkinci Tümen’in öncülüğünü yapmakla görevlendirilen Dördüncü Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin Bey’in komutasında yaya olarak en önde giden sekiz er, Bornova’dan Halkapınar’a ilerleyişi sırasında Punta’daki Tuzakoğlu fabrikasına yaklaştıkları sırada fabrika pencerelerinden ani bir ateşe uğramıştır.
Bu olayda 4 asker hayatını kaybetti ve hemen orada defnedildiler. İzmir’in kurtuluşu sırasında can veren askerlerin isimleri şöyledir: Akşehirli Bekiroğlu Mehmet, Antalyalı Ömer oğlu Hakkı (Sarıarslan), Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Mehmet ve Nevşehirli Ahmet oğlu Ahmet.
Konak’a ulaşmayı başaran Şerafettin Bey, Hükümet Konağı önünde göğsüne isabet eden mermilerle yaralanmıştı ancak Konağa girip balkona Türk bayrağını dikebildi. Hükûmet Konağı’na bayrağın dikilmesinin hemen ardından Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Hükûmet Konağı’nın hemen sağında yere alan ve günümüze ulaşmayan Sarıkışla’ya, Üsteğmen Arif ve Takım Komutanı Celal Bey ile Yedeksubay Besim Efendi’nin de Kadifekale’ye bayrağı çekmesi ile İzmir’in işgalden kurtuluşu ilan edilmiş oldu.
Birinci Süvari Tümeni Komutanı Mürsel Paşa bir Fransız harp gemisi telsizi vasıtasıyla, İzmir’e girildiğini Ankara’ya bildirdi. Belkahve’den tarihi günü izleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Fevzi ve İsmet Paşalar olduğu halde, 10 Eylül sabahı İzmir’e girdi ve Fahrettin Paşa ile buluşarak doğruca Hükûmet Konağı’na gitti. Konağın balkonundan, başarıyı millete mal eden kısa bir konuşma yaptı.
Mustafa Kemal Paşa’nın ordulara 1 Eylül’de verdiği tarihi emirle başlayan ve 18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan “Takip Harekâtı” ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri, Türk sınırları dışına çıkarılmıştır. Takip Harekâtı’nın başarı ile sonuçlanması sayesinde İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı’na kadar Türk ordusu için hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler de İtilaf Devletlerinin işgalinden, olaysız olarak ve barış yoluyla kurtarılmıştır. Türk ordusunun kazandığı bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlatmış; Türkiye, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı imzalayarak bağımsızlığını kazanmıştır.
9 Eylül Anıtı
9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşu sırasında şehit düşen dört askerin anısına, defnedildikleri Halkapınar Şehitliği’nde Dokuz Eylül Anıtı yaptırılmıştır. Şehitlikte Şair Necmettin Halil Onan’ın ünlü “Bir Yolcuya” adlı şiiri bir mermer üzerine yazılıdır.
Basın yansımaları
İzmir’in kurtuluşu haberleri 10 ve 11 Eylül tarihlerinde Anadolu basınında yer almıştır. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin ilk sayfasında İzmir’in kurtuluşu haberi “Süvarilerimiz Cumartesi günü öğleden evvel 10:30’da İzmir’e girmişlerdir. İzmirliler bu suretle Yunan kâbusundan kurtulmuşlardır” başlığı ile verilmektedir.
13 Eylül tarihinden itibaren ise gazeteler Türk ordusunun İzmir’e girişi ilgili bilgilere yer vermişler; ilerleyen günlerde ise ordunun İzmir’e girişi sırasında yaşanan olaylar anlatılmıştır. Mustafa Kemal’in İzmir’e gelişiyle ilgili haberler ise genellikle 13-14 Eylül tarihlerinden itibaren verilmeye başlanmıştır. İzmir Yangını ile ilgili bilgiler basında 14 Eylül tarihinden itibaren yer almıştır.
10 Eylül 1922’de New York Times gazetesinde yayımlanan haberde, Fransız Deniz Kuvvetleri Bakanlığı’nın aldığı haberlere göre, İzmir’e giren Türk birliklerinin düzgün davranış sergiledikleri belirtilmiştir.
İzmir’in kurtuluşu ardından Mustafa Kemal Paşa, yabancı basını kabul ederek görüşlerini açıklamıştır. Bunun ardından 1 Ekim 1922 New York Times gazetesinde o zamana kadar olan kendisiyle ilgili en geniş haber-yorum yayınlanmıştır. Gazetede tam sayfa çıkan bu haberde, 41 yaşındaki Mustafa Kemal Paşa portresi ve “Küllerinden Doğan Türkiye” karikatürü de bulunmaktadır.
30 Ağustos 99. Yıl Töreni İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Yapıldı
/0 Yorumlar/in Ali Yerlikaya, Erol Kartal, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler /tarafından aristelyos30 Ağustos 99. Yıl Töreni İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Yapıldı
30 Ağustos 99. Yıl Töreni
30 Ağustos Zafer Bayramı 99. Yıl Töreni İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve eşi Haticenur Yerlikaya Hanımefendi ev sahipliğinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yapıldı. Törene Perpa A Blok Yönetim Kurulu adına Başkan Hasan Sezgin ve Başkan Yardımcısı Erol Kartal katıldılar
Vali Yerlikaya: “Dünya Durdukça Nice 30 Ağustos Zafer Coşkuları Yaşayacağız”
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 99. yılında İstanbul Valiliği tarafından Zafer Bayramı Bayramlaşma Töreni düzenlendi.
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve eşi Haticenur Yerlikaya Hanımefendi ev sahipliğinde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenen törene;
1. Ordu ve İstanbul Garnizon Komutanı Korgeneral Kemal Yeni, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma, Sahil Güvenlik ve Emniyet Teşkilatlarının personelleri, adli ve mülkî erkân, kamu kurum ve kuruluşları, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, şehit aileleri ve gaziler, akademisyenler, spor, sanat ve iş dünyasından isimler katıldı.
Girişte davetlileri İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve Hatice Nur Yerlikaya Hanımefendi karşıladı.
Bayramlaşma töreni İstanbul Valiliği tarafından hazırlanan bayrama özel hazırlanan filmin gösterimiyle devam etti.
Gecede İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, davetlilere hitaben bir konuşma yaptı.
“30 Ağustos Zaferi, Tarihi Bir Dönüm Noktasıdır”
Vali Yerlikaya, davetlilerin Zafer Bayramı’nı kutlayarak başladığı konuşmasında;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve istiklâle timsâl olmuş bir milletiz. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız. Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz.’’ ifadeleriyle milletimizin yüksek karakter özelliklerini tarif etmişti.
Ancak milletimiz ve istiklâlin anayurdu olan vatanımız, birinci dünya savaşı sonrasında büyük bir işgal planının sahasıydı.
Yedi düvelin gözlerini diktiği bu topraklar, aziz milletimizin bütün imkânsızlıklara rağmen, kanından kan, canından can katarak ortaya koyduğu, emsalsiz bir kurtuluş mücadelesine sahne olmuştu.
30 Ağustos zaferi, dünyadaki tüm mazlumlara rehber olan, kurtuluş mücadelesiyle elde edilmiş; tarihi bir dönüm noktasıdır.” İfadelerini kullandı.
Vali Yerlikaya, “Zaferlerimizi unutulmaz kılan: sadece 30 Ağustos değildir. Sultan Alparslan, bundan tam 950 yıl önce, büyük bir kararlılık ve inançla, 26 Ağustos 1071’de, Anadolu’nun kapılarını Türk milletine, ardına kadar açtı.
Ve yine bir 26 Ağustos günü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk; topraklarımıza göz koyanlara karşı, Anadolu kapılarını: “Allah Türk milletini koruyacaktır. Vakit tamam. İnşallah zafer bizimdir’ diyerek, sonsuza dek, sımsıkı kapattı.” dedi.
“Milli Mücadele Kahramanlarımızı Rahmet ve Şükranla Anıyoruz”
Vali Yerlikaya, “Milli Mücadele’nin o ateşten günlerinde, çok büyük acılar çekilmiş, nice gözyaşları dökülmüştü.
Ve 26 Ağustos sabahı, tarihin yeniden yazıldığı o günde, 207 bin yürek, aynı anda atıyordu, aynı anda…
Koca bir milletin kaderi, göğsü iman dolu Mehmetçiklerin elindeydi.” diyerek milli mücadele kahramanlarını andı.
Vali Yerlikaya, “Bugün bizim bayram günümüz. Bayramlaşmak için bir araya geldik. Zaferin coşkusunu beraberce, doyasıya yaşıyoruz. Ve inşallah da dünya durdukça nice zafer coşkuları yaşayacağız.
Bize bu zaferi, bu büyük mutluluğu bahşedenleri de, hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız elbette.
‘Zaferler yalnızca, büyük milletler tarafından kazanılabilir’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, kahraman Mehmetçiklerimizi, vatan uğruna, canından geçen analarımızı, koca yürekli nenelerimizi, dedelerimizi, rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum.” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.
Program, müzik dinletisi ve zeybek gösterisi ile tamamlandı. Kaynak: İstanbul Valiliği
Kurban Bağış Standı Açıldı
/0 Yorumlar/in Duyurular, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler /tarafından aristelyosKurban Bağış Standı Açıldı
Kurban Bağış Standı Açıldı
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her yıl düzenlediği Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş temalı Kurbana bağışı kampanyası başladı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kampanya kapsamında Türkiye’nin her yerinde açtığı kurban bağışı stantlarından bir tanesi Perpa’da açıldı.
Kurban Bağış Stant Açılışına Şişli Müftüsü Mustafa Bilgiç, Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir ve Perpa Mescid görevlileri katıldılar.
Şişli Müftüsü Mustafa Bilgiç, ” Vekaletle Kurban kesmenin Türkiye’de 45 yıllık bir geçmişi ve geleceği var, 45 yıldır Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı tarafından bu gelenek sürdürülüyor. Geçen yıl 149 ülkede vekaletle kurban kesildi, Vekaletle kurban kesimi aslında bir iyilik hareketidir, Yunus Emre’nin dediği gibi, ‘Paylaştıkça tok oluruz, Paylaşmazsak yok oluruz’, Bizim medeniyetimizde paylaşma ve dayanışma vardır” dedi.
Açılış konuşmasından sonra Perpa A ve Blok başkanları hisse alarak kurban bağış kampanyasına katıldılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl 149 ülkede vekaletle kurban kesip hijyenik kurban poşeti ile ülke halkına dağıtıyor.
Ulusal Basında Perpa Haberleri 27 Mayıs 2020 Çarşamba
/0 Yorumlar/in Duyurular, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosUlusal Basında Perpa Haberleri 27 Mayıs 2020 Çarşamba
Ulusal Basında Perpa
2.5 Aylık Pandemi sürecinde Perpa Ticaret Merkezi’nin çalışma şekli ve yönetimlerin aldığı önlemler 27 Mayıs 2020 Çarşamba günü birçok gazetede haber oldu.
Ekonomiye Perpa Dopingi
Pentagon’dan sonra dünyanın en büyük monoblok binası olan Perpa’da son 2,5 ayda işletmelerin yüzde 60’ı hiç kapanmadı. Bu süreçte bir yandan çalışanlar ile ziyaretçilerin sağlığı gözetildi bir yandan da işletmeler açık kalarak ekonomiyi ayakta tutmaya katkı sağladı
Koronovirüs salgını, tüm dünyayı adeta karantinaya aldı. Türkiye’de salgının yayılmaması için “EvdeKal” kampanyası başlatıldı. Bu süreçte çalışanların bir kısmı işlerini evden yürütmeye başladı. Ancak ekonominin yara almaması için ticaretin belli aşamalarının devam etmesi zorunluydu. İşte Pentagon’dan sonra dünyanın en büyük monoblok binası olarak anılan ve bünyesinde 4 bin 500 işyeri bulunan Perpa Ticaret Merkezi, ticaretin ve ekonominin ayakta kalması için son 2,5 ayda işyerlerinin yüzde 60’ını açık tutarak hizmet vermeye devam etti.
Perpa’nın COVID-19 sürecinde de önemli bir hizmete imza attı. Türkiye’nin birçok yerinde kullanılan ve insanların ateşi olup olmadığını belirli bir mesafeden tespit eden termal kameraların yüzde 90’ının Perpa menşeili olması bu dönemde birçok COVID-19 hastasının tespit edilmesinde yardımcı oldu. Perpa ayrıca, ateş ölçerlerin de önemli bir oranda temin edildiği yer olarak biliniyor.
Böylece Perpa bir yandan COVID-19 ile mücadelede etkin rol oynarken bir yandan da ekonomiye katkı sağlamayı sürdürdü. COVID-19 salgını öncesinde yıllık 5 milyar dolarlık ticaret kapasitesine sahip olan Perpa, pandeminin başladığı mart ortasından nisan sonuna kadar 650 milyon dolarlık ticarete imza attı. Bu süreçte Perpa’ya gelen ziyaretçi sayısı aylık 750 bin civarında oldu. Mayıs ayının ilk gününden arife gününe kadar ise 300 ila 350 milyon dolarlık ticaret ve 500 bin ziyaretçiye ulaşıldı. Böylece son 2,5 ayda Perpa’ya 1 milyon 250 bin ziyaretçi gelerek, bir milyar dolara yakın ticaret gerçekleştirdi.
“Güvenli ticaretin merkezi oldu”
Perpa Ticaret Merkezi, Perpa yönetimi tarafından sürekli olarak dezenfekte ettirildi ve ettirilmeye de devam ediyor. Ayrıca Şişli Belediye tarafından da iki kez dezenfekte çalışması yapıldı. Perpa’da giriş kapılarının sayısı düşürülerek kontroller de artırıldı. İçeri maskesiz ziyaretçi alınmadığı gibi gelenlerin tamamının termal kameralarla ateşleri ölçüldü ve ölçülmeye devam ediyor.
Pandemi sürecini değerlendiren Perpa A Blok Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Sezgin ise “Perpa sadece İstanbul’daki ticaretin değil, Türkiye’deki ticaretin de en önemli merkezlerinden. Ayrıca Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunda yer alan birçok firma Perpa bünyesinde faaliyet gösteriyor. Yani Perpa ihracatın da önemli merkezlerinden biri. Pandemi sürecinde Perpa’nın kapalı kalması gibi bir durum söz konusu olamazdı. Bunun en önemli nedeni termal kameraların yüzde 90’ının Perpa menşeili olması. Eğer Perpa açık kalmasaydı, pandemi ile yürütülen savaşın bir ayağı eksik kalırdı. Ayrıca insan sağlığını da hiçe sayamazdık. Bu nedenle önlemleri en üst seviyeye çıkardık ve işletmelerin hizmet verebilmesi için gerekli şartları oluşturduk. Bu süreçte Perpa, ticaretin en güvenli merkezlerinden biri oldu. Biz bu süreçte 1,5 metrelik sosyal mesafe kurallarına hepsine harfiyen uyduk. Bütün girişlerimizde Perpa menşeili olan termal kameralarla izlemeler yaptık. İçeri giren herkesin ateşini ölçtük. Ateşi olanı kesinlikle içeriye almadık. Bu nedenle ticaretin güvenli merkezi olduk” dedi.
Perpa’daki güvenlik önlemlerinin önümüzdeki süreçte de en üst seviyede devam edeceğini belirten Sezgin, ticaret erbaplarının ve vatandaşların güvenle bütün ihtiyaçlarını Perpa’dan karşılamaya devam edebileceklerinin altını çizdi.
İBB Ticaret Merkezleri toplantısı 15 Nisanda Yapıldı
/0 Yorumlar/in Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler /tarafından aristelyosİBB Ticaret Merkezleri toplantısı 15 Nisanda Yapıldı
İBB Ticaret Merkezleri toplantısı
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Covid 19 salgını nedeniyle İstanbul’daki büyük ticaret merkezleriyle 15 Nisan Çarşamnba günü saat 15:30’da videokonferans yöntemiyle bir toplantı gerçekleştirdi.
Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, B Blok Başkanı Hacı Demir’de ticaret merkezleri toplantısının davetlileri arasındaydı.
Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin
Toplantının ilk konuşmacısı Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin; ‘‘Böyle zor bir süreçte toplantıya davetlerinizden dolayı Perpa adına teşekkür ediyorum, çok zor bir süreçten geçiyoruz, bu dönemi en az zaiyatla atlatabilmek için çalışıyoruz, salgın nedeniyle bugün çeşitli önlemler alıyoruz, aslolan esnaf olarak yarınlarımızı kaybetmemek için çaba harcayalım’’ dedi.
Hasan Sezgin, ‘‘ Gelecek için planlamalar yapmalıyız, üretim ve istihdamın karşılaşacağı sorunlar için birlikte çözümler üretmeliyiz’’ dedi. Sezgin; ‘‘Perpa Ticaret Merkezi’nin 25 bin çalışanı, günlük 50 bin ziyaretçisinin olduğunu belirterek, bugün itibari ile ticaret merkezimizin % 70’i kapalı durumdadır’’ dedi.
Hasan Sezgin; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurmuş olduğu ‘Ticaret Masası’ndan memnun olduklarını belirterek, ‘‘ Bu toplantılar belirli periyotlarla sürdürülerek kalıcı hale getirilmelidir, Salgın sonrası ilk toplantı için İBB başkanı İmamoğlu ve tüm ticaret merkezlerinin başkanlarını Perpa’ya davet ediyorum’’ dedi.
Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir
Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na teşekkür ederek başladığı konuşmasında, ticaret merkezlerinin bu süreçte yaşadığı sorunlara değinerek; “Perpa Ticaret Merkezi olarak kooperatif şeklinde kurulduk. Bugün bir kısım işletme kooperatif, bir kısmının ise kat malikleri yasasına göre yönetilen ticaret merkezlerinin COVID-19 nedeniyle çıkarılan ‘mücbir sebep’ şartları kapsamına alınması gerekiyor. Perpa Ticaret Merkezi gibi kurumlar gelirlerini üyelerinin ortak aidatlarından, işyeri kiralarından toplamakta ve oluşturdukları bu gelir bütçesiyle; ortak ısıtma, elektrik, güvenlik, temizlik, yönetim, teknik, bakım, personel ücreti gibi giderler karşılanmaktadır” dedi.
Perpa Ticaret Merkezi’nde günlük çalışan sayısının 25 bin civarında olduğuna dikkat çeken Demir, “Bugün yaşanan süreçte bu sayı biraz aşağılara düşmüş olsa da Perpa’ya gelen ziyaretçilere sağlıklı bir iş yapma ortamı sunmak için sürekli çalışıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu
İBB başkanı Ekrem İmamoğlu toplantı sonunda yaptığı konuşmada tüm katılımcılara teşekkür ederek, ‘‘Ticaret masası toplantıları her zaman olacaktır, görüşleriniz ve gösterdiğiniz dayanışmadan dolayı teşekkür ediyorum, Ticaret Merkezlerimizle ilgili Genel sekreter yardımcımız Mehmet Çakılcıoğlu ve İBB Meclis Üyesi Nuri Aslan görevlidirler, karşılaşacağınız her sorun için 24 saat arayabilirsiniz’’ dedi.
Ticaret Merkezleri toplantısına, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yanısıra, Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Çakılcıoğlu, İBB Meclis Üyesi Nuri Aslan, Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir, Mısır Çarşısı Başkanı Ömer Başıbüyük, Bayrampaşa Hal Başkanı, Anadolu Hal Başkanı Mevlüt Yılmaz, Giyimkent Başkanı, Kuyumcukent Başkanı Nevzat Sudaş, Masko Başkanı Mehmet Mutlu, Modoko Başkanı, İstoç Başkanı Nahit Kemal, Yedpa Başkanı Salih Sami Atılgan, Kapalıçarşı Başkanı Fatih Kurtulmuş katıldılar.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun toplantı davet mektubu
Tüm dünya zor zamanlardan geçiyor. Diğer ülkelerde olduğu gibi bir yandan COVID19 salgınına karşı halkımızın sağlığını korumaya ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye çalışırken, diğer yandan da bu sürecin ekonomimize muhtemel etkilerini anlamaya ve çeşitli önlemler almaya çalışıyoruz.
Ülkemizde ise başta havacılık, seyahat, ticaret ve turizm olmak üzere hizmet sektörlerinde işten çıkarmalar ve iflasların görülebileceği; buna bağlı olarak ekonomimizin önemli oranda zayıflayabileceği senaryoları konuşuluyor.
Türkiye’nin motor gücü konumunda olan İstanbul ticaret hareketliliğinin COVID-19 sürecinden nasıl etkileneceğine dair veriye dayalı senaryoları tartışmak ve yakın gelecek için şehrimiz adına politika önerileri geliştirmek üzere Büyükşehir Belediyesi olarak İstanbul Ticaret Masası’nı hayata geçirmek istiyoruz.
İşletmelerimizin ve esnafımızın güç kaybetmelerinin önlenebilmesi başta olmak üzere süreç sonunda İstanbul ekonomisinin hızla ayağa kaldırılabilmesi için gerekli önlem ve politikaları, sizin de dahil olduğunuz ticaretin önemli temsilcileriyle tartışmak ve hep birlikte ortak akılda buluşmak istiyoruz. Bu maksatla yapmayı düşündüğümüz toplantımıza katılımınızdan mutluluk duyacağım.
Perpa Yardım Kamyonu Yola Çıktı
/0 Yorumlar/in Duyurular, Emel Kahraman, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Vehbi Özgöz /tarafından aristelyosOvacık Doğal Ürünler Kooperatifi Perpa Şubesi
/2 Yorumlar/in Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Organik Doğal Ürünler /tarafından aristelyosCumhuriyet Bayramı 2019 Perpa Ticaret Merkezi
/0 Yorumlar/in Duyurular, Emel Kahraman, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosCumhuriyet Bayramı 2019 Perpa Ticaret Merkezi
Cumhuriyet Bayramı 2019
Cumhuriyetimizin 96. Kuruluş yılı Perpa’da törenlerle kutlandı. 28 Ekim 2019 Pazartesi günü Saat 12:00’de Perpa Atatürk büstünün önünde toplanılarak başlandı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra Atatürk Büstüne, Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin ve B Blok Başkanı Hacı Demir tarafından çelenk bırakıldı.
Çelenklerin konulmasından sonra Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin ve B Blok Başkanı Hacı Demir tarafından günün anlam ve önemini belirten konuşmalar yapıldı.
Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin’in Konuşması
Değerli Konuklar,
Sevgili Perpa’lılar,
Bugün burada, Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturan Büyük Önder
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş bir ülke olma hedefi ile bizlere bırakmış olduğu en büyük miras olan, laik ve demokratik Cumhuriyetin ilanının 96. Yılını, birlikte kutlamanın mutluluğu içerisindeyiz.
Hepiniz hoş geldiniz.
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.
Sevgili Perpa’lılar,
1919 yılında başlayan kurtuluş savaşının bütün olumsuzluklara rağmen
iç ve dış düşmanlara karşı kazanılması ve bununla birlikte, Laik
Demokratik, Cumhuriyet’in ilan edilmesi dünyadaki en büyük
destanlardan biridir. Devrimdir. Cumhuriyet bir mucizedir.
Öyle ki bütün tarih kitaplarında yer alan 1789 Fransız devrimi; ülke içinde monarşiye karşı, 1917 Rusya devrimi; Çar yönetimine karşı yapılmış bir halk devrimiyken,
Bütün mazlum Milletlerin umudu olan, Laik Demokratik Türkiye
Cumhuriyet’i, içeride saltanata, dışarıda ise ağzından salyalar akan,
yeni sömürgeler arayan emperyalist, ülkeler, yani tam, anlamıyla, yedi
düvele karşı kazanılmış bir zaferdir.
Sevgili Perpalılar ,
29 Ekim, herhangi bir tarih değildir, özellikle seçilmiş bir tarihtir. Büyük
Önder Atatürk’ün, unutmadığı ve asla kabul etmediği, 30 Ekim 1918
tarihinde Osmanlı imparatorluğu ile müttefik devletler arasında
imzalanan, Mondros antlaşmasının çöpe atıldığı tarihtir. Hepinizin bildiği gibi, Mondros antlaşması, Türk ordusunun silah bırakmasını emreder.
Bu da yetmezmiş gibi,
10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı imparatorluğu ile müttefik devletler
Arasında mutabakata varılan, Sevr antlaşması ile yok sayılan bir
milletin var olma mücadelesidir, yaşam mücadelesidir, bütün
olumsuzluklara rağmen hayata geçirilen bir bağımsızlık nişanıdır.
Dünyada eşi benzeri yok denecek kadar azdır.
Cumhuriyet Anadoluda yazılan son büyük destandır. Bu destanı
yazmak, Atatürk ile silah arkadaşlarına nasip oldu. Bu destanın adı da
Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyetidir…
Sevgili Perpa’lılar,
Ulu Önder Atatürk’ün 29 Ekim 1923 tarihinde ilan ettiği Cumhuriyet, Türk milletine bırakılmış en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir.
Ulusumuz saltanatın yıkılmasından sonra, Cumhuriyetle birlikte ulusal bir devletin onurlu, özgürce düşünebilen ve eşit haklara sahip yurttaşları haline gelmiş, insan hakları evrensel bildirgesinde yazılı olan haklara kavuşarak, “bütün insanlar özgür doğar, herkes ırk, renk, cinsiyet, dil ve din farkı ve ayrımı gözetilmeksizin eşittir” ilkesini benimseyerek, seçme ve seçilme hakkı ile birlikte devletin tek ve gerçek sahibi olmuştur.
Bugün, Cumhuriyetin ve Demokrasinin ne olduğunu öğrenmek ve görmek için Ortadoğu coğrafyasına ( Irak, Libya, Mısır, Yemen, Suriye ) bakmak, yeterli olur. Bitmeyen savaşlar eksik olmayan ölüm ve gözyaşları…
Bu nedenle, bizlere ve gelecek nesillere düşen en önemli görev; Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve Milletiyle, bölünmez bütünlüğünü savunmak, Atatürk ilke ve İnkılaplarını, koruyup kollamak, iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmaktır.
Unutmayınız ki; Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti bu güzel vatanın bölünmez bütünlüğünün çimentosudur.
Türkiye, yaklaşık 2 milyar nüfusa sahip İslam dünyasında, Laik ve Demokratik Cumhuriyet ile yönetilen tek çağdaş ülkedir.
Asla unutmayalım…
Cumhuriyet Beynimizdir…
Cumhuriyet Yüreğimizdir…
Cumhuriyet Özgürlüğümüzdür…
Asla Vazgeçmemeliyiz…
30 Ekim 1923 sabahı, Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilk gününde, Cumhuriyet’in ilk başbakanına kendi el yazısı ile yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız, kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu, özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız, bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim, Allah yardımcımız olsun.”
Hiç kimse unutmasın ki, bu güzel Vatan’ı bir koltuk uğruna bütün değerlerinden vazgeçenler kurtarmadı, aksine Türkiye Cumhuriyet’ini uğrunda canlarını ve aşklarını feda edenlerle, önce vatan diyen kahramanlara borçluyuz. Bize emanet edilen Cumhuriyet, bütün bedelleri ödenmiş bir hayat pınarıdır. Suskunluğumuz, susuzluğumuza dönüşmeden; vakit, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Atatürk’ün ilke ve devrimleri… diyerek haykırma vaktidir. Cumhuriyeti bekleyen tehlikelerle mücadele etmenin tek yolu, Cumhuriyete ve onun kuruluş felsefesine daha sıkı bağlanmaktır.
Terörün olmadığı, askerlerimizin şehit düşmediği, canlı bombaların kendini patlatıp katliam yapmadığı, Cumhuriyet düşmanlarının darbe yapmadığı bir Türkiye umuduyla;
96 yıl önce büyük mücadelenin başarılmasında ve Laik Demokratik
Türkiye Cumhuriyetin Kurulmasında emeği geçen, başta Büyük
Önder Atatürk olmak üzere ve bu uğurda hayatlarını kaybeden,
kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi, bugün bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Hepinizin Cumhuriyet Bayramını tekrar kutluyorum.
Saygılarımı sunarım.
İstanbul Valilik Ziyareti Perpa A ve B Blok Yönetimleri
/0 Yorumlar/in Ali Yerlikaya, Cengiz Özcan, Dursun Tekin, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Kemal Gaygusuz, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosİstanbul Valilik Ziyareti
İstanbul Valilik Ziyareti Perpa A ve B Blok Yönetimleri
PERPA A ve B Blok yönetimleri İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’yı makamında ziyaret etti.
Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, PERPA Kooperatifi ve B Blok Başkanı Hacı Demir, PERPA Kooperatifi Başkan Yardımcısı Osman Arman, Sayman Üyesi Hasan Akdemir, Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah İpekli, B Blok Genel Müdürü Vehbi Özgöz, A Blok Başkan Yardımcısı Cengiz Özcan, Yönetim Kurulu Üyeleri Kemal Gaygusuz ve Dursun Tekin, A Blok Genel Müdürü Serkan Düzenli ve B Blok Genel Müdürü Vehbi Özgöz ziyarette yer aldı.
Ziyarette PERPA Kooperatifi Başkanı Hacı Demir, Vali Yerlikaya’ya Kooperatif tarafından hazırlatılan Perşembe Pazarı kitabını hediye etti.
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya
11.10.1968 tarihinde Konya’da doğdu.
İlk, orta ve lise eğitimini Konya’da tamamladı. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi “Kamu Yönetimi” bölümünden mezun oldu.
1990 yılında İçişleri Bakanlığı Kaymakam adaylığı görevine başladı.
1993 yılında Kayseri İli Felahiye İlçesi Kaymakamlığına atandı.
Sırasıyla; Hilvan ( Şanlıurfa ) ve Sarıkaya (Yozgat) ilçelerinde Kaymakam olarak görev yaptı.
29.05.2003 tarihinde İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğine, 09.02.2004 tarihinde Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü görevine atandı.
13.12.2007 – 17.05.2010 tarihleri arasında Şırnak Valisi, 23.05.2010 – 09.08.2012 tarihleri arasında Ağrı Valisi, 17.08.2013 – 03.03.2015 tarihleri arasında Tekirdağ Valisi, 05.03.2015 – 03.11.2018 tarihleri arasında Gaziantep Valisi olarak görev yaptı.
26 Ekim 2018 tarih ve 2018/202 sayılı Cumhurbaşkanlığı Atama Kararı ile İstanbul Valiliği görevine atanan Vali Yerlikaya, Hatice Nur Hanım ile evli dört çocuk babasıdır.
Binali Yıldırım Perpa’yı Ziyaret Etti İBB Başkan Adayı
/0 Yorumlar/in Emel Kahraman, Erol Kartal, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosKoray Aydın Perpa’yı Ziyaret Etti İYİ Parti İstanbul
/0 Yorumlar/in Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosCelal Adan Perpa Ziyareti Feti Yıldız, Birol Gür Perpa’da
/0 Yorumlar/in Erol Kartal, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli /tarafından aristelyosSüleyman Soylu Perpa’yı Ziyaret Etti 29 Mayıs Çarşamba
/0 Yorumlar/in Ali Fuat Türkel, Emel Kahraman, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler, Serkan Düzenli, Süleyman Soylu /tarafından aristelyosCHP Ekonomi Masası Perpa Buluşması 16 Mayıs 2019
/0 Yorumlar/in Duyurular, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler /tarafından aristelyosCHP Ekonomi Masası Perpa Buluşması
CHP Ekonomi Masası Perpa Buluşması
CHP Ekonomi Masası Perpa Buluşması 16 Mayıs 2019 Perşembe günü Saat: 13:30 Perpa B Blok Kat:13 No: 2278 Mithat Yümlü Konferans Salonu’unda.
CHP Perpa İş İnsanları Buluşmasına Tekirdağ Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü Faik Öztrak, İstanbul Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, Bursa Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, İstanbul Milletvekili Memet Akif Hamzaçebi ve Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak katılacaklar.
KATILIMCILAR:
FAİK ÖZTRAK Tekirdağ Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü
AYKUT ERDOĞDU İstanbul Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı
LALE KARABIYIK Bursa Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ İstanbul Milletvekili
ÇETİN OSMAN BUDAK Antalya Milletvekili
16 Mayıs 2019 Perşembe Saat: 13:30
Mithat Yümlü Konferans Salonu / Perpa B Blok Kat:13 No: 2278
Şişli Kaymakamı İle İftar
/0 Yorumlar/in Ali Fuat Türkel, Dursun Tekin, Haberler, Hacı Demir, Hasan Sezgin, Perpa Faaliyetler /tarafından aristelyosŞişli Kaymakamı İle İftar
Perpa Ticaret Merkezi A ve B Blok Yönetimleri Şişli Kaymakamı ile iftar yemeğinde bir araya geldiler.
İftar Yemeğine Şişli Kaymakamı Ali Fuat TÜRKEL, Şişli İlçe Emniyet Müdürü Murat TURHAN ve Yardımcısı, Şişli Tapu Müdürü Fazıl İhsan AYERDEN, Perpa A Blok Başkanı Hasan Sezgin, Perpa B Blok Başkanı Hacı Demir, Yönetim Kurulu Üyeleri Persiad Yönetim Kurulu Başkanı Yücel KAYAR, Perpa Mescid Müezzin’i Ahmet ELMACI katıldılar.