Musa Ağacık Söyleşi İmza Günü

Gazeteci Yazar Musa Ağacık Musa Ağacık söyleşi ve yeni kitabı ”Musa’dan Beri” nin imza günü için Perpa’da olacak. Ağacık 20 Şubat Çarşamba günü saat: 18:00’de Persiad Toplantı salonuna gelecek.

Musa Ağacık

Musa Ağacık

Musa Ağacık Musa’dan Beri

Ben soru sormayı aşka benzetiyorum, iktidar sahiplerine beğenmedikleri soruları sorduğum için polisten yediğim dayakları “aşk acısına” sayıyorum diyen gazeteci Musa Ağacık’ın Musa’dan Beri kitabının yeni baskısı geçen ay yayınlandı. Basının teksesli hale getirildiği ve gerçekleri duyurma niteliğinin silindiği yıllarda “işsiz” kalan Musa Ağacık’ın kitabı, bir soru ve sorgulama şöleni.

Son kırk yılın gazetecilik tarihinden izdüşümler getiren kitap aynı zamanda canlı bir siyasi tarihçe sunuyor. Türkiye’nin son kırk yılını etkileyen politikacılar, Demirel’ler, Ecevit’ler, Baykal’lar, Özal’lar, İnönü’ler, Erbakan’lar, Türkeş’ler, Çiller’ler, Erdoğan’lar Musa’nın teybi karşısında kızara bozara, kimi zaman zorbalığa sığınarak cevap bulmaya çalışıyorlar.

Musa Ağacık ülkeyle kendini sınırlamıyor, evrenselliği yakalamayı başarıyor; uzaya giden Rus kadın astronotu, Sovyetler Birliği’ni yıkan Gorbaçov’u da yakalayıp sorularının karşısında terletiyor.

Bu kitap yalnızca politikacıları değil, toplumun bütün kesimlerini, çocukları, kadınları, işçileri, bilim insanlarını, polisleri insancıl bir gözle soruların sınavından geçiriyor ve hiçbir sayfasında eksik olmayan mizahla yaşamdaki yerine oturtuyor.

Musa Ağacık ile ilgili bir köşe yazısı

Musa Ağacık

Musa Ağacık

Musa Ağacık’la yıllardır irtibatım olmadı. Benim aktif yıllarım ile onun zirve yaptığı dönemin çakıştığını söyleyebilirim. Kendi yakıştırmasıyla “Sokrates’in torunu Musates”in önemli özelliği okkalı sorularla donattığı röportajlarıdır. Kendisine has bariton sesi ise ekranlarda ilgi görmesini sağlayan nedenlerin başında gelir.

Ağacık’ın kitap fuarında stand açması yeniden bağlantı kurmamızı sağladı. Gökhan Bulduk ile Bülent Çağıran kardeşlerimle yan yana olmaları neticede bana kadar uzandı. Sabahtan akşama kadar muhabbetleri sırasında iş “Burhan Abi”ye kadar geliyor;”Tanıyor musun?” sorusu bağlantıyı başlatıyor.

Telefon çaldı ve açtım “Burhan Baba nasılsın?” diyen bir ses…”Ben Musa Ağacık…” demese de tanırdım. Karakteristik sesini unutmak mümkün mü?.. Kapatırken, “Baba sana kitabımı yolluyorum” dedi. Aynı gece fuarda stand komşusu Bülent Çağıran kapıyı çaldı, elinde  Musa’dan Beri isimli kitap. Teslim aldım, dikkatle bakınca bu yayını hatırladım. Yeni gelen 3. baskısıydı.

Kapaktaki Vedat Kemer’in olağanüstü karikatürünü zaten unutmam mümkün değildi. İçinde de pek çok ünlü çizerin”Musa” figürleri mevcut.

***Demirel’den başlayalım

Musa Ağacık

Musa Ağacık

Musa’yı her zaman ideolojiler üstü görmüşümdür. Hâlâ da aynı fikirdeyim. Özellikle siyasilere yönelttiği sorulara hep kahkahalarla gülmüşümdür. Merhum Süleyman Demirel’in onun için sarf ettiği şu sözlere dikkat edin: “Musa birbiriyle hiç ilgisi olmayan iki konuyu irtibatlandırmada uzmandır.”

Ağacık’tan aktaracak o kadar anı var ki buraya ne kadarını sığdırabilirim bilmiyorum. Milliyet’te çalışırken Aydın Doğan’ı tanımayışı ünlü ajans Reuters’e haber olmuştu; “Patronunu tanımayan gazeteci.”

***Ünlü kabine!

Musa Ağacık

Musa Ağacık

1986’da Başbakan Turgut Özal I. Davos Zirvesi’ne gitti. Yunan Başbakanı Andreas Papandreu ile yapacağı görüşmelerde Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu yerine iş adamı rahmetli Şarık Tara’yı tercih etti. Bu konu Melih Aşık’ın köşesinde mizah malzemesi yapıldı.

Karikatürist Altan Erbulak ve tabii ki Musa Ağacık’ın katkısıyla müthiş bir kabine listesi hazırlandı:*Başbakan: Turgut Özal *Dışişleri Bakanı: Şarık Tara *Maliye Bakanı: Sümbül Akarsu -Vergi rekortmeni, meşhur genelev patroniçesi Matild Manukyan*Kültür ve Turizm Bakanı: Çiçek Pasajından Entellektüel Cavit *İçişleri Bakanı: Nabi İnciler – İnci Baba *Ticaret Bakanı:Yahya Demirel *Köyişleri Bakanı: Sakıp Sabancı *Millî Eğitim Bakanı: Mehmet Okumuş *Çalışma Bakanı: Halit Narin *Ulaştırma Bakanı: Yılmaz Ulusoy *Sağlık Bakanı: Emin Cankurtaran**Musa’dan Beri, o kadar gırgırlarla dolu ki aktaracaklarımda zorlandım.

* O beni bile tanımadı!

Musa Ağacık

Musa Ağacık

Ağacık’ın kendi ağzından aktarıyorum: Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal sorduğum sorular nedeniyle fıtık oluyordu. Korumaları beni basın toplantılarından tekme tokat dışarı atıyordu. Yine bir toplantı nedeniyle The Marmara Oteli’ne gelen Özal’ın yanında Yaşar Kemal ve Aydın Doğan vardı.

Özal, Doğan’a beni işaret ederek, “Yahu öyle enterasan sualler soruyor ki insan o anda ne diyeceğini bilemiyor. Biraz kulağını çeksen fena olmaz” dedi.

Aydın Doğan:- Turgut Bey, Musa beni de tanımadı.

Yaşar Kemal:- Ulan eşekoğlu eşek, sayın cumhurbaşkanına biraz insaflı davran…

O gün Yaşar ağabeyin ironisini anlamayarak alınganlık gösterdim:- Sayın Yaşar Kemal şu andan itibaren size ağabey değil, bey diyeceğim. Çünkü bu resmî zevatın yanında bana hakaret ederek size yıllardar büyük bir keyifle söylediğim Yaşar Ağabey deme ayrıcaylığını kaybettiniz.

-Ulan eşekoğlu eşek, ben seni sevdiğimden takılıyorum, sen alınıyorsun…

O gün alınganlığım üzerimdeydi nedense Yaşar Kemal’in sevecen tavrına isyan etmiştim. Daha sonra Aydın Bey, Özal’ın kulağımı çekmesi için beni kendisine üç kez şikâyet ettiğini söyledi.

****Milyonların annesini görmek…

Musa Ağacık Musa'dan Beri

Musa Ağacık Musa’dan Beri

Yine Ağacık’ın ağzından:İstanbul Sheraton Oteli’nde DYP’li yöneticilerden Yaşar Keçeli’nin bir yakınının düğünü vardı. Düğüne gelen Demirel’e sordum:

Sayın Demirel size niye baba diyorlar?

-Musa kardeşim devlet için çalışmışız, millet için çalışmışız. Bize baba demeleri normal.

-Sayın Demirel ben de devlet ve millet için çalışıyorum ama kimse bana dönüp baba demiyor.

– Demezler kardeşim.

-Niçin efendim?

-Sen çok gençsin daha…

-Sayın Demirel, mesele yaşlılıksa babama da benden başka kimse baba demiyor.

-Ona da demezler kardeşim.

-Efendim size baba demelerinde başka bir şey mi var?

-Ne varmış Musa?..

-Misal olarak acaba annelerimizle ilgili bir bağ var mı sayın Demirel?.

-Sevgili Musa kardeşim, milyonlarca insanın annesini görecek hâlde değiliz…

***”Musa’nın sorusu bitmez Bâb-ı Âli’de atasözü gibi kullanılır ancak Musa’nın özelliği çanak soru sormamaktır. Musa Peygambere özenerek insanlığın temel değerlerini sorularının ana ekseni hâline getirmiştir.” Yalçın Pekşen

NOT: En iyisi siz Musa’dan Beri’yi alın (Demirbaş Yayınevi/ Tel:0216 345 13 76 – cemdemirbas@yahoo.com ). Ağacık’ın yazdıkları sizi gülmekten yerlere yatıracaktır. 

Kaynak Yeniçağ: Bir mizah fırtınası: MUSA’DAN BERİ – Burhan AYERİ 

Gazeteci Musa Ağacık Erdoğan’ın korumalarının saldırısına uğradı

Musa Ağacık Musa'dan Beri

Musa Ağacık Musa’dan Beri

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde Akil İnsanlar Heyeti ile gerçekleştirdiği toplantı sonrası, akil insanlara soru soran gazeteci Musa Ağacık, Erdoğan’ın korumaları tarafından saldırıya uğradı

Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde Akil İnsanlar Heyeti ile gerçekleştirdiği toplantının ardından akil insanlara soru soran gazeteci Musa Ağacık, Erdoğan’ın korumaları tarafından darp edildi. “Gezi Parkı’nda direnen halka saldıran polise ‘benim polisim’ destan yazdı diye sahip çıkan bir başbakanın toplumsal barış getireceğine inanıyor musunuz?” şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan’ın korumaları tarafından darp edilerek alandan uzaklaştırılan Ağacık, gazeteci olduğu bilindiği halde saldırıya uğradığını söyledi.

Odatv’ye konuşan Ağacık şunları dile getirdi:

Bugün Dolmabahçe’de, Başbakan’ın akil adamlarla yaptğı toplantının ardından kapının önünde bekliyordum.Kapının önüne ilk olarak İzzettin Doğan, daha sonra ise Hülya Koçyiğit ve Fuat Keyman geldi. Gazeteciler etrafına toplandılar. Bende bu sırada onlara şu soruyu sordum:

Gezi Parkı’nda direnen halka saldıran polise ‘benim polisim’ destan yazdı diye sahip çıkan bir başbakanın toplumsal barış getireceğine inanıyor musunuz?

Sorduğum soru o sırada dışarıda bekleyen başbakanın korumalarını rahatsız etmiş olacak ki yanıma gelip kolumdan çekmeye başladılar. Sen ‘şu kenara gel’ dediler, neden geliceğim dedim. ‘Kimsin sen ne işin var burada’ dediler gazeteciyim dedim. ‘Gazeteci kimliği göster’ dediler, amirleriniz orada beni bilir. Gidin ona sorun dedim. ‘bizi o gönderdi’dediler, gazeteci kimliğimi görmelerine rağmen beni tekmeleyerek kollarımdan çekiştirip tartaklayarak oradan uzaklaştırdılar. Ben de burası bir diktatörlük mü yoksa demokratik bir ülke mi bunu yapmaya ne hakkınız var ben gazeteciyim istediğim soruyu sorarım dedim. Uzaktan da olsa oradaki gazetecilere bağırararak gazetecilik yapın soru sorun dedim.

Çünkü maalesef gazeteciler, ‘Başbakan size ne dedi’ gibi suya sabuna dokunmayan sorular soruyorlar. benim sordugum sorunun doğru bir soru oldugunu dü şünüyorum, çünkü mesele toplumsal barışsa ülkenin hiçbir yeri birbirinden ayrılamaz. Bütün bunlar Fuat Keyman’ın gözlerinin önünde oldu. Fuat Keyman müdahale etmek yerine arkasını dönüp hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. Bu insanların akil adam değil Başbakanın memuru olduğuna bir kez daha inandım.

Sendika.org

Musa Ağacık Kimdir?

1956 yılında Erzincan’da doğdu. Gazeteciliğe Aydınlık gazetesinde başladı. Türk Haberler Ajansı’na girdi. THA’dan istifa edip Güneş gazetesine geçti. İstanbul Yeni Asır ve oradan da Milliyet’e geçti. Yılarca Açık Pencere köşesinde Melih Aşık’la birlikte çalıştı.

Milliyet’te ‘Musa’nın Teybi’ köşesini hazırladı. Daha sonra farklı yayın organlarında gazetecilik yaptı.

Kendi Dilinden Hayatı

Özgeçmişim

“Okulda bazı öğretmen ve çocuklar “Kızılbaşlar çok kötüdür. Çünkü onlar ana baba tanımazlar, mum söndürürler, sonrada kim kimi kaparsa… şeklinde adi iftiralar attıklarında küfrü basıp kavga ediyordum. Karakola yansıyan kavgalarda ise polise göre “Kızılbaş” olduğum için hep haksızdım. Sizin anlayacağınız çocukluğumdan itibaren haksızlıklara tahammülsüz, halkın ifadesiyle “anarşit” bir yapım var idi.”

Aşağıda efsanevi öykümü bulacaksınız efendim.

Curriculum Vitae

Ben Musa Ağacık… Carl Sagan’ın dediği gibi, su, kalsiyum ve organik maddelerin bileşiğiyim. Ama hepsi bu kadar mı?

1959’da Erzincan’da doğmuşum. Ancak eskere erken gideyim deyu 1956 doğumlu olarak tescil edilmişim. 66’da annemin ölümünün ardından 67 yılında İstanbul’a göç ettik. Kalacak yerimiz olmadığından amcam Hüseyin Ağacık’ın kalfalık yaptığı Bebek Ayşe Sultan Korusu’ndaki bir inşaatta 1.5-2 sene ikamet ettik.

İnşaatta kaldığım sıradaki yoksul görüntümden dolayı nerdeyse hergün zengin çocuklarından dayak yiyordum. Yalnız aralarında Ömer Çiftçi adında zorbalara karşı tutum alan çok insancıl bir çocuk vardı. Daha sonra Ömer’le çok iyi arkadaş olduk.

İnşaatın yapay gölünde Ömer’le oyuncak gemi yüzdürdüğümüz bir gün, tiyatro sanatçısı Emel Gözne Marciniec su almaya geldi. Emel Hanım’ın ayağına çivi battığı için, su bidonlarını evine ben götürdüm.

O günden sonra bir tesadüf sonucu tanıştığım Emel Gözne Marciniec ile Polonyalı eşi Uçak Mühendisi Slowamir Antny Marciniec’in “kardeşleri”, onlar ise benim “Ablam” ve “Abim” oldular.

Ayrıca evde bulunan Emel Abla’nın ablası Müeyyet Hanım’da, “Teyzem”oldu. Emel Abla ile Toni Abi’nin evi benim için salt yeni bir “aile” değil, aynı zamanda ise “okul”du. Zira hafta sonları tiyatro, sinema, edebiyat ve müzik çevresinden tanınmış simalar eve gelip gündeme ilişkin tartışıyorlardı.

Bu tartışmalar sırasında pek çok sanatçı ve yazarla tanıştım. Sonra Emel Abla ile bazı noktalarda ters düştüm. Çocukluk alınganlığımın da etkisiyle evden ayrıldım.

Sonra Ayşe Sultan Korusu’nda ikamet eden ve kız kardeşi sınıf arkadaşım olan Hukuk Profesörü Ahmet Rona Serozan’a gidip durumumu anlattım. O da kabul etti. Böylece yeni bir “Abi”m oldu. Ortaokul ve lisenin bazı dönemlerini Rona Abi’lerin evinde okudum.

Okuduğum Bebek Tevfik Fikret İlkokulu’nda ise bazı ilginç gelişmeler olmuştu. Sınıf arkadaşım Şener Bardakçı, “Demirelci” ben ise “İnönücü”idim. Çünkü o sıralarda Meclis’te “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları”gündemdeydi.

Demirel, Denizler’in asılmasını, İnönü ise idamlarına karşı çıkıyordu. O nedenle okul “İnönücü”, “Demirelci” deye ikiye ayrılmıştı.

Durum Bebek Karakolu’na intikal etti. Karakol Komiseri, Şener Bardakçı’yı tatlı sözlerle ikna etmeye çalışmasına karşın, bana ise “anarşitleri savunuyorum” gerekçesiyle ederek edip, tokat attı.

O günden sonra polisle yıldızım bi türlü barışamadı. O nedenle yaşamım boyunca hep “haksızlıklara”karşı mücadele yolunu seçtim, sevgili Urfalılar!

Sonra lise dönemi başladı. Boğaziçi Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde okurken, “Acil Devrim Kervanı”na katıldım. Sonunda lise müdürü Mehmet kemal Özdilek, “Çocuğum! Git önce devrimini yap, sonra gel ara verdiğin yerden devam edersin”deyu pasaportumu elime verdi.

BBKÇ Lisesi’ne tekrar geri dönmek için vize alamadığımdan ben de gidip Taksim Atatürk Lisesi’ni dışardan bitirme sınavlarına girdim ve oradan mezun oldum netekim.

78’de Aydınlık Gazetesi’ne ayak bastım. Gazetecilik virüsünü kapınca bu kez Demirtaş Ceyhun’un yardımıyla 81 başlarında Türk Haberler Ajansı’na ofisboy olarak girdim. Ve derken 1 Mayıs 81’de 212.nci maddeden kadroya girdim.

Girmesine girdim ama İdare Amirimiz anti sevimli Hayri Eroğlu, Basın kartı Sözleşmemi yaklaşık 5 yıl çekmecesinde “unuttuğu” içün, basın kartımı gecikmeli olarak ancak 87’de alabildim.

Daha sonra THA’dan istifa ederek Güneş Gazetesi’ne gittim. Orada Melih Aşık’la birlikte 1 ay “Arka Pencere” de çalıştıktan sonra, İstanbul Yeni Asır’a, oradan da 86 başlarında Milliyet’e geçtik.

95 yılına kadar “Açık Pencere”de Melih Aşık’la birlikte çalıştık. 95’teki Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Güldemir’in “Gel, o kısa söyleşilerini Milliyet’in birinci sayfasında yap”teklifinden sonra ise “Musa’nın Teybi” doğmuş oldu.

Köşe yazarı Ahmet Altan’ın “Atakürt” başlıklı yazısından dolayı gazeteden “şut”lanınca, Güldemir’de durumu protesto ederek istifa etti. “Sosyal demokrat” Derya Sazak’ın Genel Yayın Yönetmeni olmasıyla, gazete çalışanları için de sorunlar başlamış oldu.

Tabii bu gelişmelerden “Musa’nın Teybi” de fazlasıyla payını aldı. Sonunda istifa ederek ederek Mart 99’dan itibaren star’da çalışmaya başladım, “Demokratlık” adına mangalda kül bırakmayan bir kısım sevgili okurlar.

Biyografi.net

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın